Makale

Sure Açıklaması
Kimi ayetleri Mekke’de ve kimi ayetleri de Medine’de nazil olmuştur ve 44 ayettir. Adını, üçüncü ayetindeki «el-meâric» kelimesinden almıştır. Meâric, «ma’rec» kelimesinin çoğulu olup «yükselme dereceleri» demektir.

Sureyi Dinle [Surenin yüklenmesi için lütfen bir kaç saniye bekleyin.]


Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla

1- İstekte bulunan biri, gerçek­leşecek olan bir azabı istedi.

(Allame Emini el-Gadir’de Ehl-i Sünnetten 30 kadar âlimin, kendi kitaplarında bu ayetin nüzul sebe­bini kaydettiklerini ve bu ayetin mü’minlerin Emiri Hz. Ali b. Ebi Talib’in (a.s) İslam Peygamberi (s.a.a) tarafından vasi ve halifesi olarak tayin edildikten son­ra nazil olduğunu itiraf ettiklerini kaydetmektedir. Şeyh’ul islam Himvini (Hanefi) Feraid’us Simteyn 13. Bab’da, İbn-i Sabbağ (Maliki), Fusul’ul Muhimme s.36’da, Şeblenci (Şafii), Nur’ul Ebsar s.78’de ve Al­lame Kabbisi, Hafız Ebi Ubeyd’il Herevi’nin tefsirin­den (Garib’ul Kur’an) naklen şöyle rivayet ediyor: «Hz. Resulullah (s.a.a) Gadir-i Hum günü Ali’nin (velayet ve imamet) hakkını duyurduktan sonra, Hars b. Nu’man-i Fihri adında biri Hz. Muhammed’e gel­erek şöyle dedi: «Ey Muhammedi Allah’ ın birliğini ve senin Allah’ın resulü olduğunu, namaz kılmayı, oruç tutmayı, hacca gitmeyi, zekat vermeyi emrettin ve kabul ettik. Bunlardan razı değil misin ki şimdi de, «Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır» diy­erek amcan oğlu Ali’yi bizden üstün tutuyorsun? Bu senden mi yoksa Allah’tan mıdır?» Hz. Muhammed, «Vallahi bu emir Allah’tandır» diye buyurdu. Hars b. Nu’man-i Fihri ayrılırken şöyle dedi: «Ey Allah’ım! Eğer Muhammed doğru söylüyorsa, gök­yüzünden başımıza taş yağdır ya da bize elem verici bir azabı in­dir.» Hars b. Nu’man-i Fihri henüz kendi taifesine ulaşamadan Allah-u Teala gökyüzünden taş indirerek onu helak etti.»)

2- Küfre sapanlar için olan bu (azabı), geri çevirecek kimse yoktur.

3- (Bu azap) Yüce makamlar sahibi olan Al­lah’tandır.

4- Melekler ve ruh, miktarı elli bin yıl süren bir gün içinde O’na yükselir.

5- O halde güzel bir sabır ile sabret.

6- Çünkü gerçekten onlar, bunu (kıyameti) uzak görmektedirler.

7- Biz ise, onu pek yakın görmekteyiz.

8- (O azabın geleceği) O gün gök, maden eriyiği gibi olur.

9- Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengârenk yün gibi olur.

10- (Böyle bir günde) Hiç bir yakın dost, yakın bir dostu sormaz.

11- Onlar birbirlerine gösterilirler (ama kimse kimseyi sormaz). Bir suçlu günahkâr, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister.

12- Kendi eşini ve kardeşini

13- Ve onu barındıran aşiretini (soyunun hepsini) de.

14- Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de), sonra bir kurtulsa!

15- Hayır! (Böyle fidyeler kabul edilmez.) Doğrusu O (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir.

16- Başın derisini kavurup soyar.

17- Yüz çevirip arkasını döneni çağırır durur.

18- (Servet) Toplayıp (üst üste) yığmakta olanı

19- Şüphesiz insan, açgözlü ve tez canlı olarak yaratıldı.

20- Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman sızlanır durur.

21- Ona bir hayır dokunduğunda cimrilik eder.

22- Ancak namaz kılanlar hariç.

23- Ki onlar, namazlarında sürek­lidirler.

24- Ve onların mallarında belirli bir hak vardır.

25- Hem isteyen için, hem de is­temekten utanan yoksul için.

26- Onlar, din gününü de doğrularlar.

27- Onlar, Rablerinin azabına karşı bir korku duymaktadırlar.

28- Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz.

29- Onlar, ırzlarını korurlar.

30- Ancak kendi eşleri ya da sağ el­lerinin malik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar.

31- Fakat bunun ötesini arayanlar, ar­tık onlar sınırı çiğneyenlerdir.

32- (Bir de) Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri söze (harfiyen) riayet edenlerdir.

33- Şahitliklerinde de dosdoğru dav­rananlardır.

34- Namazlarını (titizlikle) koruyanlar­dır.

35- İşte onlar, cennetler içinde ağır­lananlardır.

36- Şimdi küfre sapanlara ne oluyor da etrafında gözlerini sana doğru dikip bakıyorlar.

37- Sağ yandan ve sol yandan grup­lar halinde.

38- Onlardan her biri, nimetlerle donatılmış cennete gireceğini mi umuyor?

39- Hayır, doğrusu biz onları bildik­leri şeyden yarattık.

40- Artık doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki biz gerçekten güç yetirenleriz.

(Burada, Allah Teâlâ, kendi zatı üzerine yemin etmektedir, «Doğuların ve batıların» tabiri, güneşin, senenin her günü başka bir açıdan ve yeryüzünde değişik kısımlarda doğup battığını ifade eder. Bu yüzden doğu batı tek değildir, bir­çok doğu ve batı vardır Öte yandan kuzey ve güney gibi doğu ve batı da bir yön tarif eder. Bu yüzden Şuara/ 78. ayette ve Müzzemmil/ 119. ayette «Doğunun ve batının Rabbi» denilmektedir. Diğer bir yönden de bakıldığında yeryüzünde iki doğu ve iki batı vardır. Çünkü yeryüzünün bir yarı küresin­de güneş doğarken, diğer bir yarı kürede güneş batar. Bu yüzden Rahman Suresi 17. ayette «İki doğunun ve iki batının Rabbi» denilmektedir)

41- Onların yerine kendilerinden daha hayırlılarını getirip değiştirmeye (biz gerçekten güç yetirenleriz). Üstelik bizim önümüze geçilemez.

42- O halde sen, kendilerine vaat edilen (azap) günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak; dalıp oynasınlar, oyalansınlar.

43- Kabirlerinden koşarcasına çıkacakları gün, sanki onlar dikili bir şeye (hedefe) yönelmiş gibidirler.

44- Gözleri yerde, kendilerini baştan aşağı bir zillet kaplamış durumdadır. İş­te kendilerine vaat edilen gün, o gündür.

error: emeğe saygı lütfen !!