Makale

Sure Açıklaması
Mekke’de nazil olmuştur ve 109 ayettir. 98. ayette Hz. Yunus’un kavminden bahsedildiği için sureye bu ad verilmiştir. Mekke halkı, kendi içlerinden bir adamın peygamber olabileceğine inanamıyorlar ve, «Allah, Ebû Tâlib’in yetimi Muhammed’den başka bir peygamber bulamadı mı?» diyorlardı. Hiç olmazsa hatırı sayılır, zengin ve makam sahibi birisinin peygamber olmasını daha uygun görüyorlardı. İşte bunun üzerine bu sure inmiştir.

Sureyi Dinle [Surenin yüklenmesi için lütfen bir kaç saniye bekleyin.]


Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla

1- Elif, Lam, Ra. İşte bunlar o hik­metli kitabın ayetleridir.

2- İçlerinden birine, «İnsanları uyar ve iman edenlere, Rableri katında yük­sek bir doğruluk makamı olduğunu müj­dele» diye vahyetmemiz, insanların tu­hafına mı gitti ki, küfre sapanlar, «Bu apaçık bir büyücüdür» dediler?

3- Doğrusu sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra egemenlik tahtına kurulan ve işi düzenleyen Al­lah’tır. O’nun izni olmaksızın hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O’na ibadet edin. Siz hala kendinize gelmez misiniz?

4- Hepinizin dönüşü, O’nadır. Allah’ın vaadi haktır. İman edip salih amellerde bulunanlara, adaletle karşılık vermek için yaratmayı başlatan ve sonra da onu iade edecek olan O’dur. Küfre sapanlar ise, inkâr ettikleri dolayısıyla, onlar için kaynar sudan bir içki ve elim bir azap vardır.

5- Güneşi ışıklı ve ayı nurlu yapan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için aya konak yerleri düzenleyen O’dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır.

6- Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde ve Allah’ın göklerde ve yerde yarattıklarında sakınan kimseler için nice ayetler vardır.

7- Şüphesiz bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatından hoşnut olup ona bağlananlar ve jetlerimizden habersiz bulunanlar (var ya).

8- İşte bunların kazandıklarına karşılık vara­cakları yer cehennemdir.

9- Şüphesiz iman edenler ve salih amellerde bulunanlar (var ya), Rableri onları imanları dolayısıyla altından ırmaklar akan nimetlerle donatılmış cennetlere hidayet eder.

10- Oradaki duaları, «Münezzehsin ey Allah’ım!» dirlik temennileri, «selam (esenlik)» ve son duaları ise, «Bütün övgüler âlemlerin Rabbi olan Allah’a özgüdür» olacaktır.

11- Eğer Allah, insanlara hayrı çarçabuk iste­kleri gibi şerri de çarçabuk verseydi, hemen ecellerine hükmedilirdi (helak edilirlerdi.) Bizimle buluşmayı ümit etmeyenleri azgınlıkları içinde bocalar bir halde bırakırız.

12- İnsana bir zarar dokuduğu za­man; yan yatarken, otururken veya ayakta iken bize yalvarıp yakarır. Biz darlığını giderince, sanki kendisine do­kunan zarar için bizi hiç çağırmamış gi­bi geçip gider. İşte, haddi aşanlara yap­makta oldukları böyle süslenmiştir.

13- Hiç şüphesiz sizden önce, pey­gamberleri kendilerine mucizeler getir­diği halde zulmettiklerinden dolayı nice nesilleri helak ettik; zaten onlar iman edecek değillerdi. İşte biz suçlu kavim­leri böyle cezalandırırız.

14- Sonra onların ardından, nasıl davranacağınıza bakmamız için sizi yer­yüzünde onların yerine geçirdik.

15- Ayetlerimiz onlara açık açık oku­nunca, bizimle karşılaşmayı ummayanlar, «Bundan başka bir Kur’an getir ve­ya bunu değiştir» dediler. De ki: «Onu ben kendiliğimden değiştiremem, ben ancak, bana vahyolunana uyarım. Ben Rabbime karşı gelirsem, büyük günün azabına uğramaktan korkarım.»

16- De ki: «Allah dileseydi ben onu (Kur’an’ı) size okumazdım, (böylece Allah da) size de bildirmemiş olurdu. Daha ön­ce de bir ömür (kırk yıl) aranızda bulun­dum (ama Allah dilemediği için size bu ayetler­den bir şey okumadım), siz hiç düşünmüyor musunuz?»

17- Allah’a karşı yalan uyduran veya ayetlerini yalan sayandan daha zalim kim olabilir? Suçlular elbette kurtuluşa erişemezler.

18- Onlar, Allah’ı bırakarak, kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere taparlar, «Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir» derler. De ki: «Göklerde ve yerde, Allah’ın bilmediği bir şe­yi mi O’na haber veriyorsunuz?» Allah, onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir.

19- İnsanlar bir tek ümmet idiler, sonra ayrılığa düştüler; şayet Rabbinden, daha önce geçmiş bir söz (takdir) olmasaydı, aralarında ihtilafa düştükleri şeyler hakkında hüküm çoktan verilmiş olurdu.

20- «Neden Rabbinden ona (öncekilerin mucizelerine benzer) bir nişane indirilmiyor?» diyorlar. Onlara de ki: «Gaybı bilmek Allah’a mahsustur; bekleyin, doğrusu ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim.»

21- İnsanlara darlık dokunduktan sonra onlara bir rahmet tattırdığımızda, hemen ayetlerimize karşı düzen kurmaya kalkışırlar. Onlara de ki: «Düzen kurmada Allah daha hızlıdır.» Elçilerimiz (olan melekler) kurduğunuz düzenleri hiç şüphesiz yazmaktadır.

22- Sizi karada ve denizde yürüten O’dur. Nitekim siz gemilerdeyken, o gemiler yolcuları tatlı bir rüzgârla alıp götürür ve (yolcular) bu yüzden neşelenirler; derken bir anda o gemiye şiddetli bir fırtına gelip çatar, her yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar çepeçevre kuşatıldıklarını an­larlar da dini yalnız Allah’a halis kılarak «Kesinlikle eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız» diye Allah’a yalvarırlar.

23- Allah onları kurtarınca hemen yeryüzünde haksız yere taşkınlıklara başlarlar. Ey insanlar! Yaptığınız taşkınlık aleyhinizedir. Dünya hayatından (kısa bir müddet) faydalanırsınız, (ama) sonra dönüşünüz bizedir ve işte o zaman yaptıklarınızı si­ze bildiririz.

24- Dünya hayatının örneği; gökten indirdiğimiz, böylece insan ve hayvan­ların yediği, yeryüzü bitkilerinin saye­sinde gürleşip birbirine girdiği su gibi­dir ki yeryüzünün süslenip bezendiği ve yerin sahiplerinin bütün bunlara malik olduklarını sandıkları bir sırada ise, ge­ce veya gündüz emrimiz (afet) o yere ge­lir de böylece dün sanki hiç yokmuş gi­bi onu kökünden biçilip atılmış bir hale sokarız. Düşünen topluluk için ayetleri işte böyle detaylıca açıklarız.

25- Allah, esenlik yurduna (cennete) çağırır ve dilediğini doğru yola hidayet eder.

26- Güzellik yapanlara (mükâfatların) en güzeli ve (hak ettiğinden) fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir karalık, ne de zillet bulaşır. İşte onlar cennet ehlidir. Onlar onda ebedî kalacaklardır.

27- Kötülükler kazanmış olanlara ise o kötülük kadar kötü bir ceza verilir; onların yüzlerini zillet bürür; onları Al­lah’tan (kurtaracak) hiç bir koruyucu da yok. Onların yüzleri, karanlık bir gece­nin parçalarıyla bürünmüş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar, onlar onda ebedi olarak kalacaklardır.

28- Onların hepsini bir gün toplarız, sonra, şirk koşanlara, «Siz ve koştuğu­nuz ortaklar yerlerinizde bekleyin!» de­yip onları birbirlerinden ayırırız. Ortak koştukları ise, «Bize tapmıyordunuz ki!» derler.

29- «Allah, sizinle bizim aramızda şahit olarak yeter. Gerçekten sizin tapınmanızdan bizim haberimiz yoktu (der­ler).»

30- İşte orada herkes dünyada yapmış oldu­ğuyla imtihan verir ve gerçek mevlaları olan Al­lah’a döndürülür. Uydurdukları (putlar) da ortadan kaybolmuş olur.

31- De ki: «Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir?» Onlar, «Allah’tır diyecekler. O halde «O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?» de.

32- İşte o Allah sizin gerçek Rabbinizdir. Gerçeğin dışında sadece sapıklık vardır. Öyleyse nasıl olup da (gerçeklerden) döndürülüyorsunuz.

33- Böylece, fâsık olanların inanmayacaklarına dair Rabbinin söylediği söz gerçekleşmiş oldu.

34- «Sizin şirk koştuklarınızdan, yaratışı başla­tacak, sonra onu iade edecek biri var mıdır?» De ki: «(Oysa) Allah yaratışı başlatır, sonra da onu ia­de eder. Öyleyse siz nereye çevriliyorsunuz?»

35- De ki: «Koştuğunuz ortaklardan gerçeğe hidayet eden var mıdır?» De ki: «(Ama) Allah ger­eğe hidayet eder. Gerçeğe hidayet eden mi, yok­sa hidayet verilmedikçe kendi kendine hidayeti bulamayan mı uyulmağa daha layıktır? Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?»

(Şevahid’ut Tenzil c.l s.265’te Hakim Haskani’nin nakline göre İbn-iAbbas bu ayetin tefsirinde şöyle demiştir: «Kendi aralarında tartışan topluluk, bu münakaşayı Hz. Peygamber’e götürdüler ve Hz. Peygamber bazı sahabelerine onların aralarında hüküm vermelerini istedi. Ama verdikleri hüküm­den razı olmadılar. Daha sonra imam Ali’nin hüküm vermesini istedi. Ali (a.s) onların arasında hüküm verdi ve onlar onun verdiği hükümden razı oldular. Bunun üzerine bazı münafıklar onlara şöyle dedi: «Falan kişi size hüküm etti, fakat razı olmadınız. Fakat Ali size bir hüküm verdi ve onun hükmüne razı oldu­nuz vay halinize!» Bunun mukabilinde yüce Allah Ali hakkında mezkûr ayeti indirdi.»)

36- Onların çoğunluğu zandan baş­kasına uymaz. Gerçekten zan ise, hak­tan hiç bir şeyi sağlayamaz. Şüphesiz Allah, onların işlemekte olduklarını bi­lendir.

37- Bu Kur’an, Allah’tan (inmiştir ve) başkası tarafından uydurulmuş değildir. Lakin o, kendinden öncekini doğrula­yan ve (Allah’tan inmiş her) kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Âlemlerin Rabbinden geldiğinden şüphe yoktur.

38- Yoksa «Onu uydurdu» mu diyor­lar? De ki: «Eğer doğru sözlüler iseniz benzeri bir sure getirin ve Allah’tan baş­ka çağırabileceklerinizi de çağırın.»

39- Onlar, ilmini kavrayamadıkları ve henüz yorumu (inkârını imkânsız kılan ha­kikati) kendilerine gelmemiş olan şeyi (Kur’an’ı) yalanladılar. Onlardan önceki­ler de böylece yalanlamışlardı. Zalimle­rin sonunun nasıl olduğuna bir bak!

40- Aralarında ona iman eden ve inanmayan vardır. Rabbin, bozguncuları en iyi bilendir.

41- Seni yalanlarlarsa, «Benim yaptı­ğım bana, sizin yaptığınız sizedir; siz benim yaptığımdan berisiniz, ben de si­zin yaptığınızdan beriyim» de.

42- Aralarında sana kulak veren var­dır. Sen, sağırlara, üstelik de akılları ermiyorsa, işittirebilir misin?

43- Aralarında sana bakan vardır. Sen körleri, üstelik de basiretleri yoksa hidayet edebilir misin?

44- Allah insanlara hiç bir şeyle zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zul­mederler.

45- Gündüzün bir saatinden başka sanki (dünyada) hiç durmamışlar gibi on­ları bir araya toplayacağı gün (hiç ayrılma­mışlar gibi) birbirlerini de tanıyacaklardır. Allah’a kavuşmayı yalanlayanlar ger­çekten hüsrana uğramışlardır. Onlar za­ten hidayete ermiş değillerdi.

46- Onlara söz verdiğimizin (azabın) bir kısmını sana (dünyada) göstersek de veya (göstermeden) seni vefat ettirsek de (sonuçta) onların dönüşü bizedir. Allah onların yaptıklarına şahittir.

47- Her ümmetin bir peygamberi vardır. Onlara peygamberleri geldiğinde onlar (kavmiyle peygamberleri) arasında ada­letle hükmedilir ve onlara asla zulmedil­mez.

48- «Eğer doğru sözlüler iseniz, bu sözünüz (azap vaadiniz) ne zaman» derler.

49- De ki: «Allah’ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim. Her ümmet için bir süre vardır; süreleri sona erince artık ne bir saat geri kalırlar ne de ile­ri giderler.»

50- De ki: «Allah’ın azabı size gece veya gün­düz gelirse, suçlular bunlardan hangisini acele ile isterler?»

51- (Azap) Gerçekleştikten sonra mı ona iman edeceksiniz? Hemen şimdi mi? Oysa siz, onun bir an önce gelmesini istiyordunuz.

52- Sonra o zulmetmiş olanlara, «Temelli aza­bı tadın; kazanmakta olduklarınızdan başka şeyle mi cezalandırılacaksınız?» denilecek.

53- «O (ilahi azap) gerçek midir?» diye sende sorarlar. De ki: «Evet, Rabbim hakkı için o geçektir. Siz (Allah’ı) aciz bırakacak da değilsiniz.

54- Zulmeden her nefis, yeryüzündekilerin tümüne sahip olsa bunu (azaba karşılık) mutlaka fidye olarak verirdi. Onlar azabı görünce pişmanlıklarını gizlemeye çalışırlar. Onların arasında adaletle hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez.

55- « İyi bilin ki göklerde ve yerde ne varsa şüp­hesiz hepsi Allah’ındır. İyi bilin ki Allah’ın vaadi gerçektir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.

56- « Dirilten ve öldüren O’dur ve O’na döndü­rüleceksiniz.

57- Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt ve kalplerde olana şifa, iman edenlere bir hidayet ve rahmet gelmiştir.

58- De ki: «Allah’ın lütfü ve rahmetiyle, evet sadece bunlarla sevinsinler. Bu (lütuf ve rahmet), onların topladıklarından daha hayırlıdır.

59- De ki: «Baksanıza, Allah sizin için rızk olarak neler indirdi de siz bir kısmını haram, bir kısmını da helal kıl­dınız.» «Size» de, «Allah mı izin verdi? Yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?»

60- Allah’a karşı yalan yere iftirada bulunanlar, kıyamet gününü ne sanıyor­lar? Doğrusu Allah, insanlar hakkında lütuf sahibidir. Fakat onların çoğu şükretmezler.

61- Hangi işte olursan ol, Allah’tan Kur’an namına ne okursanız okuyun ve ne yaparsanız yapın; yaptıklarınıza dal­dığınız an, biz mutlaka üstünüzde şahitlerizdir. Yerde ve gökte hiç bir zerre Rabbinden gizli değildir. Bundan daha küçüğü de veya daha büyüğü de şüphe­siz apaçık bir kitaptadır.

62- İyi bilin ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur ve onlar üzülmeyecekler­dir.

63- Onlar, iman etmiş ve takvaya er­miş kimselerdir.

64- Dünya hayatında da ahirette de müjde onlaradır. Allah’ın sözlerinde hiç bir değişme yoktur. İşte budur o büyük kurtuluş!

65- Küfre sapanların sözleri seni üz­mesin. Şüphesiz güç ve izzet tümüyle Allah’ındır. O, işiten ve bilendir.

66- İyi bilin ki, göklerde ve yerde kim varsa hepsi sadece Allah’ındır. (O halde) Allah’tan başka ortaklara yakaranlar, neyin ardına düşüyorlar? Doğrusu onlar, zandan başka bir şeyin ardına düşmüyorlar ve onlar sadece yalan söylüyorlar.

67- Size geceyi dinlenesiniz diye (karanlık) ve gündüzü (çalışasınız diye) aydınlık kılan Allah’tır. Şüphesiz işitebilen bir topluluk için bunlarda ayetler vardır.

68- «Allah, çocuk edindi» dediler. O, (bundan) yücedir ve O, hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Kendinizde buna ilişkin ispatlayıcı bir delil de yoktur, Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi (nasıl) söylersiniz?

69- De ki: «Şüphesiz Allah’a karşı yalan iftirada bulunanlar, kurtuluşa erişemezler.»

70- Onlar için dünyada az bir müddet faydalanma vardır, sonra dönüşleri bizedir. İnkârlarına karşılık onlara çetin bir azap tattıracağız.

71- Onlara Nuh’un haberini oku! Kavmine, Ey kavmim! Eğer durumum ve Allah’ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa (bilin ki), ben Al­lah’a güvenmişim. Artık işinizi (düşüncelerinizi) ve ortaklarınızı bir araya getirin. Sonra (beni öldürme) işiniz içinizde gizli (bir hüzün olarak) kalmasın (açık yürekli olun). Ardından hakkımda hükmünüzü veriniz ve bana mühlet de vermeyiniz.

72- «Eğer yüz çevirirseniz (önemli değil), ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim Allah’a aittir. Ben Müslümanlardan olmakla emrolundum.

73- Onu yalancı saydılar; ama biz onu ve gemide beraberinde bulunanları kurtardık. Onları ötekilerin yerine geçirdik ve ayetlerimizi yalanla­yanları suda boğduk. Uyarılanların sonlarının nasıl olduğuna bir bak!

74- Sonra onun ardından birçok pey­gamberi kendi topluluklarına gönder­dik, onlara apaçık belgeler getirdiler. Diğerlerinin daha önce yalan saymış ol­duklarına bunlar da inanmadılar. Aşırı gidenlerin kalplerini işte böylece mü­hürleriz.

75- Onların ardından da Firavun’a ve seçkin yakınlarına ayetlerimizle Musa ve Harun’u gönderdik. Ama büyüklük tasladılar ve onlar zaten suçlu bir toplu­luk idiler.

76- Gerçek, katımızdan onlara gelin­ce, «Doğrusu bu apaçık bir büyüdür» de­diler.

77- Musa, «Size gerçek gelince, «Si­hir» mi dersiniz? Oysa sihirbazlar asla kurtuluşa ermezler» dedi.

78- Onlar, «Siz ikiniz, bizi babaları­mızı üzerinde bulduğumuz şeylerden çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize iman edecekler değiliz» dediler.

79- Firavun, «Bütün bilgin sihirbaz­ları bana getirin» dedi.

80- Sihirbazlar gelince Musa onlara, «Atacak olacağınız şeyleri atın» dedi.

81- Attıklarında, Musa, «Yaptığınız sihirdir, şüphesiz Allah onu boşa çıkara­caktır. Allah bozguncuların işini elbette düzeltmez» dedi.

82- «Suçlular istemese de Allah söz­leriyle hakkı gerçekleştirecektir.»

83- Firavun ve erkânının kendilerine kötülük yapmasından korktuklarından, kavminin bir kısım gençleri dışında, kimse Musa’ya inanmamıştı; çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten aşırı gidenlerdendi.

84- Musa, «Ey kavmim! Allah’a iman etmişseniz ve teslim olmuşsanız O’na güvenin» dedi.

85- Onlar, «Allah’a güvendik. Ey Rabbimiz! Bizi o zalimler topluluğu için imtihan vesilesi ko­nusu kılma!» dediler.

86- «Rahmetinle bizi kâfirler topluluğundan kurtar»

87- Musa ve kardeşine, «Mısır’da kavminize evler hazırlayın; evlerinizi karşılıklı bir şekil karar kılın, namaz kılın ve iman edenleri müjdele» diye vahyettik.

88- Musa dedi ki: «Rabbimiz! Doğrusu sen Firavun’a ve seçkin yakınlarına (insanları) senin yolundan saptırsınlar diye mi ziynetler ve dünya hayatında mallar verdin? Ey Rabbimiz! Onların servetlerini mahvet ve kalplerini sıkıca mühürle ki, acıklı azabı görmedikçe iman etmesinler.»

89- (Allah) Dedi ki: «İkinizin (dua eden Musa’nın ve «amin» diyen Harun’un) duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yolu­na uymayın.»

90- İsrail oğullarını denizden geçirdik. Firavun ve askerleri azgınlık ve düşmanlıkla artlarına düş­tüler. Firavun boğulacağı anda, «İsrail oğullarının inandığından başka ilah olmadığına iman ettim, artık ben de Müslümanlardanım» dedi.

91- «Şimdi mi (iman ettin)? Oysa daha önce baş kaldırmış ve bozgunculuk etmiştin (dedik).»

92- «Senden sonrakilere bir ayet (ibret vesilesi) olması için bugün seni (Firavunu) cesedinle kurtaracağız» dedik. Doğrusu insanların çoğu ayetlerimizden habersizdir.

(Hatta bugün bile, Firavun’un cesedinin yüzerken bulunduğu yer, bölge sakinlerince gösterilir. Bu yer Si­na Yarımadası’nın batı kıyısındadır ve şimdi Cebeli Firavun (Firavun Dağı) olarak bilinir. Bu dağın yakınında da, «Firavun Hamamı» denen sı­cak bir kaplıca vardır ki, Firavun’un cesedinin bulunduğu söylenen Ebu Zenime’den birkaç mil mesafededir.)

93- Hiç şüphesiz İsrail oğullarını doğruluk yurduna yerleştirdik, onlara temiz rızıklar verdik. (Ama onlar ihtilafa düştüler.) Kendilerine ilim gelinceye ka­dar anlaşmazlığa düşmediler. Şüphesiz Rabbin, aralarında, anlaşmazlığa düş­tükleri şey konusunda kıyamet günü hü­küm verecektir.

94- Sana indirdiğimizden şüphede isen, senden önce indirdiğimiz kitapları okuyanlara sor. Hiç şüphesiz sana Rabbinden gerçek gelmiştir, sakın şüphelenenlerden olma.

95- Allah’ın ayetlerini yalanlayanlar­dan da olma, yoksa hüsrana uğrayanlar­dan olursun.

96- Doğrusu haklarında Rabbinin sö­zü (azaba uğrayacakları hükmü) gerçekleş­miş olanlar, iman etmezler.

97- Kendilerine (istedikleri) bütün mu­cizeler gelmiş olsa bile, elem verici aza­bı görünceye kadar (iman etmezler).

98- Neden (azap geldiği sırada) Yunus kavminin dışında iman edip de imanı kendisine yarar sağlamış olan bir ülke yoktur? İşte Yunus’un kavmi iman ettiği zaman, dünya hayatında rezilliği gerektiren azabı onlardan kaldırdık ve onları bir süre daha bu dünyada geçindirdik.

(Her ne kadar Hz. Yunus (a.s) (M.Ö. 860-784) bir İsrail peygamberiyse de, Asurlular’a yol gös­termek üzere Irak’a gönderilmişti. Bu yüzden «Yu­nus kavmi» olarak anılan topluluk Asurlular’dı. Aynı zamanda çok eski ve ünlü kent olan Ninova, onların başkentiydi. Geniş sınırları Tigris’in (Dic­le’nin) sol kıyısı üzerinde şimdiki Musul kentine tekabül etmektedir. Yörenin tepelerinden biri hala «Yunus Nebi» adını taşır. Kent halkının nasıl mü­reffeh bir hayat yaşadığını kestirebilmek için Ni­nova çevresinin 60 mil dolaylarında olduğunu söylemek yeterlidir. Hz. Yunus (a.s), kavmini azap ile korkuttuktan sonra ilahi izin olmaksızın görev yerini terk etmişti. Bu yüzden Allah, gelmekte olan azabın belirtilerini görüp tövbe eden Asurlular bağışlamıştı. Bu olay, Kur’an’da belirtildiği gibi yine ilahi yasalarla ilgi içindedir. Allah mesajı bü­tünüyle ikmal edinceye kadar bir kavmi azaba du­çar etmez. Hz. Yunus (a.s), belirlenen süre boyun­ca tebliğe devam etmediğinden ve kendi düşüncesince görev yerini terk ettiğinden dolayı Allah’ın adaleti cezayı gerektirmedi, çünkü bu kavim için geçerli olacak kanuni şartlar olgunlaşmamış ol­maktaydı. Bu yüzden ceza infaz edilmedi.)

99- Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi iman ederdi. Öyle iken insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın?

100- Allah’ın izni olmadıkça hiç kim­se iman edemez. O, aklını kullanmayan­ların üzerine bir pislik karar kılar.

101- De ki: «Göklerde ve yerde neler var, bir bakıverin!» İman etmeyen bir topluluğa apaçık ayetler ve uyarıp korkutmalar bir şey sağlamaz.

102- Onlar, kendilerinden önce gelip geçmiş toplumların (acıklı) günlerinin benzerlerinden başkasını mı bekliyorlar? De ki: «O halde bekleyedurun; şüphesiz ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim.»

103- Sonra biz, peygamberlerimizi ve iman edenleri kurtarırız ve böylece mü’minleri kurtarmamız da üzerimize düşen bir haktır.

104- De ki: «Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz (bilin ki) ben, Allah’tan başka taptıklarınıza tapmam. Ancak, sizi öldürecek olan Allah’a taparım ve ben iman edenlerden olmakla emrolundum.»

105- Ve: «Bir muvahhit (hanif) olarak yüzünü dine doğru yönelt ve sakın müşriklerden olma.

106- Ve sana Allah’tan başka, fayda da zarar veremeyecek bir şeye yakarıp ibadet etme. Öyle yaparsan şüphesiz o zaman zalimlerden olursun.

107- Allah sana bir zarar verirse, onu O’ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik dilerse O’nun fazlını engelleyecek yoktur. Onu kullarından dile­diğine eriştirir. O, bağışlayandır, merhametlidir.

108- De ki: «Ey insanlar! Rabbinizden size gerçek gelmiştir. Kim hidayete ulaşırsa, o, ancak kendi nefsi için hidayete ulaşmıştır. Kim de sapar­sa o da kendi aleyhine sapmıştır. Ben sizin üzeri­mde bir vekil değilim.»

109- Sana vahyedilene uy ve Allah hükmedinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.

error: emeğe saygı lütfen !!