Makale

Sure Açıklaması
(Mekke’de nazil olmuştur ve 77 ayettir. Sure, adını ilk âyetinde geçen «el-Furkan» kelimesinden alır. «Furkan», hakkı bâtıldan ayırt eden de­mektir ve Kur ‘an-ı Kerim’in isimlerindendir.)

Sureyi Dinle[Surenin yüklenmesi için lütfen bir kaç saniye bekleyin.]


Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla

1- Furkan’ı (hakla batılı ayıran Kur’an’ı) âlemler için uyarıp korkutucu olsun di­ye kuluna indiren (Allah her zaman), bere­ket kaynağıdır!

2- Göklerin ve yerin mülkü O’nun­dur; çocuk edinmemiştir, O’na mülkün­de ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.

3- O’nun dışında hiç bir şeyi yarat­mayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip yaymaya güçleri yet­meyen bir takım ilahlar edindiler.

4- Küfre sapanlar dediler ki: «Bu (Kur’an), olsa olsa ancak onun uydurdu­ğu bir yalandır, onu kendisi düzüp uy­durmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur.» Böylelikle on­lar, hiç şüphesiz zulüm ve iftira ile gel­diler.

5- Ve dediler ki: «(Bu,) Geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam dikte ettirilmektedir.»

6- De ki: «Onu, göklerde ve yerde gizli olanı bilmekte olan (Allah) indirmiş­tir. Kuşkusuz O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.»

7- Dediler ki: «Bu peygambere ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıp korkutucu olacak bir melek de indirilseydi ya!»

8- «Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya ondan yemekte olduğu bir bahçesi olsaydı!» Zulmedenler dedi ki: «Siz olsa olsa, ancak büyü­lenmiş bir adama uymaktasınız.»

9- Bir bakıver; senin için nasıl örnekler verdi­ler de böylece saptılar. Artık onlar hiç bir yol da bulamazlar.

10- Dilediği takdirde, sana bundan daha hayır­lısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için köşkler kılan (Allah her zaman) bereket kaynağıdır!

11- Hayır, onlar kıyameti yalanladılar; biz kıyameti yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık.

12- (Ateş,) Onları uzak bir mesafeden gördü­ğünde, onlar bunun (ateşin) gazaplı öfkesini ve uğultusunu işitirler.

13- Birbirine zincirlerle bağlı olarak, onun sı­kışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu dileyip çağırırlar.

14- Bugün bir defa yok oluşu dileyip çağırma­yın, birçok (kere) yok oluşu dileyip çağırın.

15- De ki: «Bu mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine vaat edilen ve onlar için bir mükâfat ve dönüş yeri olan ebedi cennet mi?

16- «İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her is­tedikleri onlarındır. Bu, Rabbinin üzerine (aldığı ve yerine getirilmesi) istenilen bir vaattir.»

17- Onları ve Allah’tan başka taptıklarını bir araya getirip toplayacağı ve «Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yolu sa­pıttılar» diyeceği gün.

18- Derler ki: «Sen yücesin, senin dı­şında başka veliler edinmemiz bize yakışmaz. Fakat sen onlara ve babalarına nimetler verdin de sonunda (seni) anma­yı unuttular ve yıkımı hak eden bir top­luluk oldular.»

19- «İşte (ilahlarınız) sizin söylemekte olduklarınızı yalanladılar; bundan böyle (azabı) ne geri çevirmeye gücünüz yete­bilir, ne de bir yardıma. Sizden kim zul­mederse, ona büyük bir azap tattırırız.»

20- Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarda gezenlerden başkasını (melekleri) göndermiş değiliz. Biz, sizin bir kısmınızı bir kısmı için deneme (fitne konusu) yaptık. Sabredecek misiniz? Senin Rabbin görendir.

21- Bize kavuşmayı ummayanlar de­diler ki: «Bize ya melekler indirilmeliy­di ya da Rabbimizi görmeliydik.» Şüp­hesiz onlar kendi nefislerinde büyüklü­ğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla baş kaldırdılar.

22- Melekleri görecekleri gün, suçlu günahkârlara bir müjde yoktur. Ve o gün (meleklere) derler ki: «Bu ay beni öldür­mek sana yasak kılınmıştır, yasak!»

(Cahiliye döneminde bir kimse haram aylar­da, kendisini öldüreceğinden korktuğu birini gö­rünce hemen, «Bu ay beni öldürmek sana haram­dır!» der ve kendisine bir tür dokunulmazlık edin­miş olurdu. İşte küfre sapanlar da melekleri gö­rünce, «Bu ay beni öldürmek sana haramdır!» di­yerek bir tür eman dileyeceklerdir.)

23- Onların yapmakta oldukları her işin önüne geçtik, böylece onu savrul­muş toz zerreleri kılıverdik.

24- O gün, cennet halkının kalacakla­rı yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer çok daha güzeldir.

25- Bulutlu göğün parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün.

26- İşte o gün gerçek mülk, Rahman’ındır. Küfre sapanlar için de oldukça zorlu bir gündür.

27- O gün, zulme sapan, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: «Ah! Keşke peygamberle birlikte bir yol edinmiş olsaydım!»

28- «Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim!»

29- «Çünkü o, gerçekten bana gelmiş bulunduktan sonra beni zikirden (Kur’an’dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı yapayalnız ve yardımsız bırakandır.»

30- Ve Peygamber (o gün), «Rabbim! Gerçekten benim kavmim, bu Kur’an’ı terkedilmiş (bir kitap)olarak bıraktı» der.

31- İşte böyle; biz her peygambere, suçlu gü­nahkârlardan bir düşman kıldık. Hidayet edici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.

32- Küfre sapanlar, «Kur’an ona bir defada in­dirilmeliydi» derler. Oysa onunla senin kalbini sağlamlaştırıp pekiştirmek için onu azar azar indi­rir ve onu ağır ağır okuruz.

33- Onların sana getirdikleri hiç bir örnek yok­tur ki, biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıkla­ma tarzını getirmiş olmayalım.

34- O yüzükoyun cehenneme doğru sürülüp toplanacak olanlar (var ya), işte onlar yer bakımın­dan çok kötü, yol bakımından da en sapık olanlar­dır.

35- Şüphesiz biz Musa’ya kitabı verdik ve onunla birlikte kardeşi Harun’u yardımcı kıldık.

36- Böylece onlara, Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin dedik. Sonunda onları (düşmanları) kökünden darmadağın ettik.

37- Nuh’un kavmi de peygamberleri yalanla­dıklarında onları suda boğduk ve insanlar için bir ayet kıldık. Biz zulme sapanlara acıklı bir azap hazırlamışızdır.

38- Ad’ı, Semud’u, Ress halkını ve bunlar arasında birçok kuşakları da (yok ettik).

(«Ress Ashabı» hakkında kesin bir bilgi yok­tur Bu konuda müfessirler farklı şeyler söylemişlerse de, hiç biri tatmin edici değildir. Haklarında söylenebilecek tek şey, onların Semud kavminden sonra bir kuyunun kenarında yaşamış ve peygam­berlerini «ress»e (eski ve susuz bir kuyuya) atarak veya içine asarak öldüren bir topluluk olduğudur.)

39- Biz (onlardan) her birine örnekler verdik ve her birini darmadağın edip mahvettik.

40- Şüphesiz onlar üstüne felâket yağmuru yağdırılmış bulunan o kasabaya (Lut’un kasabasına) uğradılar; peki onu görüyor değiller mi? Hayır, onlar (aslında) dirilmeyi ummaz olmuşlardır.

41- Seni gördükleri zaman, yalnızca alay konusu edinmektedirler, Allah’ın, peygamber olarak gönderdiği bu mu (de­mektedirler)!

42- Eğer biz onlara karşı kararlılık göstermeseydik, neredeyse bizi ilahları­mızdan saptırmış olacaktı (derler). Aza­bı görecekleri zaman, kim yol bakımın­dan daha sapıkmış, onlar öğrenecekler­dir.

43- Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?

44- Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyor­sun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha da sapıktırlar.

45- Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl da uzatıvermiştir? Eğer dilemiş ol­saydı onu durgun kılardı. Sonra biz gü­neşi ona bir delil kılmışızdır.

46- Sonra da onu tutup kendimize ağır ağır çekmişizdir.

47- O, geceyi sizin için bir elbise, uy­kuyu bir dinlenme ve gündüzü de dağı­lıp çalışma (zamanı) kılandır.

48- Ve kendi rahmetinin önünde rüz­gârları müjdeciler olarak gönderen de O’dur. Biz, gökten tertemiz su indirmiş bulunmaktayız.

49- Onunla ölü bir beldeyi (toprağı) canlandırmak ve yarattığımız hayvan­lardan ve insanlardan birçoğunu onunla sulamak için (gökten tertemiz su indirmiş bu­lunmaktayız).

50- Şüphesiz bunu, onların arasında hatırlayıp kendilerine gelsinler diye çe­şitli biçimlerde açıkladık. Ama insanla­rın çoğu nankörlükte direnmiştir.

51- Eğer dilemiş olsaydık, her ülkeye bir uya­rıp korkutucu (peygamber) gönderirdik.

52- Öyleyse kâfirlere itaat etme ve bununla (Kur’an ile) onlara karşı cihad et, büyük bir cihad!

53- İki denizi (birbirine) salıp katan O’dur. Bu, tatlı ve susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur.

54- Ve insanı bir sudan yaratıp onu, nesep ve evlilik bağından doğma akrabalık (sahibi) kılan O’dur. Senin Rabbin güç yetirendir.

55- Allah’ı bırakıp kendilerine yarar da zarar da sağlayamayacak şeylere ibadet etmektedirler. Küfre sapan, kendi Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır.

56- Biz seni yalnızca bir müjde verici ve uya­rıp korkutucu olarak gönderdik.

57- De ki: «Ben buna karşılık, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında sizden bir ücret istemiyorum.»

58- Sen, asla ölmeyen ve daima diri olana te­vekkül et ve O’nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O’nun haberdar olması yeter.

59- O, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan ve sonra da egemenlik tahtı­na kurulandır. (O) Rahman’dır. Bunu, (bütün bunlar­dan) haberi olana sor.

60- Onlara: «Rahman’a secde edin» denildiği zaman, «Rahman da neymiş? Biz senin bize em­rettiğine mi secde edecekmişiz?» derler ve (bu,) onların nefretini arttırıverir.

61- Gökte burçlar kılan, onların için­de bir aydınlık ve nurlu bir ay var eden (Allah) kesintisiz bereket sahibidir.

62- Hatırlayıp kendine gelmeyi veya şükretmeyi dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren de O’dur.

63- Rahman’ın kulları, yeryüzü üze­rinde alçak gönüllü olarak yürüyenler ve cahiller kendilerine hitap ettikleri za­man da onlara yumuşak ve mülayim bir şekilde cevap verirler.

64- Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyama durarak gecelerler.

65- Onlar, «Rabbimiz, cehennem azabını bizden geri çevir» derler. Şüphesiz onun azabı sürekli ve şiddetlidir.

66- Şüphesiz o, pek kötü bir karargâh ve pek kötü bir konaklama yeridir.

67- Onlar harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yol olur.

68- Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilâh’a tapmazlar. Allah’ın haram kıl­dığı canı haksız yere öldürmezler ve zi­na etmezler. Kim bunları yaparsa ağır bir ceza ile karşılaşır.

69- Kıyamet günü, azap ona kat kat arttırılır ve o içinde aşağılanmış olarak temelli kalır.

70- Ancak tövbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan baş­ka, işte onların günahlarını, Allah iyilik­lere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

71- Kim tövbe eder ve salih ameller­de bulunursa, gerçekten o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.

72- Onlar, yalan şahitlikte bulunma­yanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştık­ları zaman onurluca geçenlerdir.

73- Onlar, kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onun üstüne sağırlar ve körler olarak yıkılıp kal­mayan (tam aksine işitip gören) kimselerdir.

74- Ve onlar, «Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gözün aydınlığı olacak (çocuklar) ar­mağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl» diyenlerdir.

75- İşte onlar, sabretmelerine karşılık yüce odalarla (yüce makamlarla) ödüllendirilirler. Onda mübarek ve güzel bir yaşama dileği ve selamla (esenlikle) karşılanırlar.

76- Onda ebedi olarak kalıcıdırlar. O (yüce ma­kamlar), yerleşme ve konaklama yeri olarak pek de güzeldir!

77- De ki: «Sizin duanız olmasaydı, Rabbim si­ze itina gösterir miydi? Ama siz kesin bir şekilde yalanladınız; dolayısıyla bu yalanlamanız (bir azap olarak) hep sizinle olacaktır.»

error: emeğe saygı lütfen !!