Esma'ül Hüsna ile ilgili en detaylı bilgi kaynağı…
EL-BÂİS: Peygamberler gönderen, mahlukâtı, ölümünden sonra âhirette yeniden dirilten.
“Diyorlar ki: “Biz tekrar eski halimize mi döndürülecekmişiz? Biz, çürümüş kemikler olduktan sonra ha? öyleyse bu çok zararlı bir dönüştür” dediler. Fakat o bir tek haykırıştır. Bir de bakarsın hepsi meydandadır.” (Nâziât, 79:10-14)
Bu konuda şüphe içinde olanlara verilen cevap sadece bu kadar değil. Kuran-ı Kerimde dört ana konudan bahsedilir: Tevhit, Nübüvvet, Haşir, Adalet. Haşir bilindiği gibi, öldükten sonra dirilme demektir ki, Kur’an-ı Kerim’in yaklaşık dörtte biri haşir inancından yani öldükten sonra dirilme ve bu işin öncesiyle, sonrasıyla nasıl olacağından bahseder.
Hz. İbrahim (a.s) da merak etmiştir bu konuyu ve ümmetine öğretmek bize de miras olarak bırakmak için Allah Teâlâ’ya sormuştur. İşte bunun üzerine Allah (c.c), dört tane kuş almasını ve sonra onları kendine alıştırmasını ister ve daha sonra da dört ayrı tepeye bırakıp çağırmasını lıter. Hatta bunları kesip etini kemiğine karıştır ve sonra dört ayrı tepeye dağıtıp bırak diye tefsir edenler olmuştur, işte bundan sonra “çağır onlara” der. Göreceksin ki sana koşarak geleceklerdir. İşte biz de ruhları cesetlerle böyle birleştirip kendimize çağırarak ölüleri diriltiriz buyurur. Bir başka ayette ise, Yüce Rabbimiz, başka bir misalle ölüleri nasıl dirilteceğini şöyle açıklar:
“Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bak: Arzı, ölümünün ardından nasıl diriltiyor! Şüphesiz O, ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şeye kâdirdir.” (Rum, 30: 50)
Nasıl diriltileceklerini anlamamakta ısrar edip direnen ve Âs bin Vâil gibi, eline bir kemik alıp veya toprak alıp da ufalayarak, “kupkuru bir kemik yığını ve toz haline geldikten sonra bizi kim diriltebilirmiş ki?” diye öldükten sonra dirilmeyi inkâr veya merak edenlere bakın başka bir ayette de şöyle cevap veriliyor:
“Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: “Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?” dedi. De ki: “Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir.” (Yasin, 36: 78-79)
Evet. Aslında hiç yoktan yaratma ve var etme daha zordur. Bunu bilmemek mümkün değil. Mesela, bir kitabı belki aylarca uğraşarak yazıyoruz. Ama yazılmış kitabı matbaaya basıma gönderince o kadar zorlanma olmadığı gibi, kısa bir süre içinde basılıp çoğaltılabiliyor. İlk baskı da biraz zorlansa bile sonrakiler daha kolay ve daha basit hale gelerek çoğaltılıyor. Bir kalıp çıkınca arkasından bin- lercesi hatta milyonlarcası kısa bir zamanda, birkaç saatte hemen çıkıyor ve hiç de zorlanılmıyor. İşte hiç yoktan insan ve kâinat kitabını yazan kudreti sonsuz olan Yüce Allah, onu ikinci defa teksir edip basar gibi yeniden basacak ve istediği kadar ruhu anında diriltecektir.
El-Bâis ismi aynı zamanda peygamberler gönderen demektir. Bir hadisi şerife göre 124 bin peygamber gönderilmiş veya 224 bin peygamber gönderilmiştir. Bize Kuranı Kerimde bunlara işaret edilmekle birlikte isimleri bildirilenler sadece 28 tanesidir.
“Neden bu kadar çok peygamber gönderilmiştir?” sorusuna gerek yoktur ama farz edelim ki konuyu anlayamadık ve sorduk, aklıma takıldı. 0 zaman şöyle düşünmek gerekiyor:
“Daha önce kıssalarını sana anlattığımız peygamberler gönderdik. Anlatmadığımız (nice) peygamberler de gönderdik…”(Nisa, 4:164)
insanlara değişik zamanlarda, çeşitli yerlerde, yüzlerce hatta binlerce Peygamber gönderilmesinin, bir o kadar hayrı ve faydası vardır. Çünkü peygamberler olmasaydı İnsanlar Hakka ve doğruya giden yollan bulamaz, sapıtır- lardı.Peygamber gönderildiği halde bile pek çokları inan- mayıp sapıtmış ve insanları da peşinde sürükleyip uçurumlara götürmüştür:
“Allah’ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölü idiniz sîzleri diriltti. Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp ona götürüleceksiniz.” (Bakara, 2:28)
Bu ayeti birkaç cümle ile açıklamak gerekiyor. Birincisi ruhçular bu ayeti reenkarnasyona veya eski adıyla tenasüh inancına delil gösteriyorlar. Ayette güya hayat olmadan ölüm olmazmış gibi bir saptırmacayla baş tarafındaki yokluktan var edilmeyi saptırıyorlar ve daha önceden yaşamışız da sonra tekrar diriltilip bu dünyaya gönderilmek suretiyle yeniden var edilmişiz.
Ayetin baş tarafındaki “Allah’ı nasıl inkar edersiniz ki, ölü idiniz sizi diriltti” cümlesini doğru anlamak gerekirse ki bizim ve bütün müminlerin amacı odur, şöyle anlamak gerekiyor: Siz, insan olmak şöyle dursun, bir canlı olarak bile daha ortada yokken… Bir meyvede, bir sebzede veya herhangi bir besinde, insan olmaktan uzak bir halde ölü bir vaziyette iken, Allah sizin annenize, babanıza rızık olarak onu yazdı ve buluşturup yedirtti. Sonra da vücuduna yararlı bir besin haline getirdi. Sonra ondan sperm hücresi yaptı, hala insan değildiniz ve olma ihtimali de çok düşüktü. Neyse sonra spermleri telef olmaktan kurtarıp 350 milyonunu bir araya getirdi. İşte bundan sonra bile siz 350 milyonda bir ihtimalle insan olmaya aday olarak annenizle babanızın birleşmesine ve sağlıklarına bağlı olarak insan olma adaylığına hazırlandınız. Daha sonra nice yollardan sıkıntılardan geçerek eşleşip döllendiniz ve sağlıklı bölünmelerle çoğalıp bir çiğnem et oldunuz. Bu arada düşebilir ve insan olmaktan mahrum kalabilirdiniz. Keza sizi dünyaya getirecek olan anneniz zehirlenebilir ve siz dünyaya gelmeden imha edilebilirdiniz. Ancak, sizi dikkatlice koruduk ve dünyaya gelmeniz İçin ana rahminde geliştirip olgunlaştırdık. Sonra vakti gelince zayıf ve korumasız bir insan olarak sizi dünyaya getirdik. Hayatı tanıttırıp tattırdık, yaşattık; sonra da öldüreceğiz ve toprakta çürüyüp gitmenize izin vermeden diriltip hesaba çekeceğiz demek olur. Bunu anlayamayacak kadar basit düşünmeye ve ayeti efsanelere delil göstermeye hiç ama hiç gerek yok…
İşte ayeti böyle anlamak gerekiyor ve sonraki hayata da dikkatlice ve iyi hazırlanmak gerekiyor ki, hesap için diriltildiğimiz zaman mahcup olmayalım. Bunun ötesinde cehennemi boylamayalım…
“And olsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: “Allah’a kulluk/ibadet edin, tâğutttan kaçının. Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün.”(Nahl, 16:36)
“Bâis” isminin bir anlamı da insanlara elçiler, peygamberler göndermektir. Peygamber gönderilmesinin asıl amacı insanları Allah’a imana çağırmak, hakkı gerçeği göstermek ise de, başka bir amacı daha vardır. Bu dünyaya bir imtihan için gönderilen insanların ve cinlerin, kıyamet günü hesaba çekilirken, “biz gerçeği bilmiyorduk, bu konuda bir haber de gelmedi..” dememeleri içindir:
“Müjdeleyici ve uyarıcı resuller gönderdik ki, elçiler geldikten sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah Azîz’dir, Hakîm’dir.” (Nisa, 4:165)
“And olsun ki Allah, müminlere kendilerinden, onlara kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.” (Âl-i İmran, 3:164) Kur’an-ı Kerimde, her millete kendi dillerini konuşan müjdeci ve uyarıcı peygamberler gönderildiği de belirtilmektedir:
“Sonra onun arkasından birçok peygamberleri ka- vimlerine gönderdik. Onlara açık mucizelerle geldiler. Fakat onlar bir defa yalan dediklerine sonuna kadar bir türlü inanmadılar. İşte biz, haddi aşanların kalplerini böyle mühürleriz.” (Yunus, 10:74)
“Biz, her peygamberi, ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki, onlara apaçık anlatsın. Bu itibarla Allah dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. O her şeye galiptir, hükmünde hikmet sahibidir.” (İbrahim, 15:4)
Bununla beraber yeryüzünde peygamber gönderilmeyen hiçbir millet veya kavim, kabile kalmadığı da belirtilmektedir:
“Her ümmetin bir peygamberi vardır. O peygamberleri gelince aralarında adaletle hüküm verilir. Onlar hiç zulüm görmezler.” (Yunus, 10:47)
“And olsun ki biz senin önünden nice peygamberler göndermişizdir. Onlardan kimini sana anlatmışız, kimini de anlatmamışızdır. Hiçbir peygamber, Allah’ın izni olmaksızın bir mucize getiremez. Allah’ın emri gelince de hak yerine getirilir. Batıl bir dava peşinde koşanlar, işte bu noktada hüsrana uğrarlar.” (Mümin, 40:78).
Eğer bir yere de peygamber gönderilmemişse veya geldiği halde duymamışlarsa, onlar da peygamberin getirdiklerinden sorumlu tutulmayacak ve azap edilmeyeceklerdir:
“Kim yola gelirse kendisi için yola gelmiş olur. Sapıtan da kendi aleyhine sapıtmış olur. Hiçbir günahkâr, bir başka günahkârın yükünü taşımaz. Ve biz, bir resul göndermedikçe azap edici değiliz.”(İsra,17:15)
Ancak bu mazeret bugün geçerli olmasa gerektir. Çünkü artık Peygamber’in sesini ve mesajını duymamak mümkün değildir. Çünkü Ahir zaman Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’in mesajı, bütün dinlere ve dünyalara şamildir, her yerde geçerlidir. Artık peygamber gelemeyeceğine göre, herkes ona inanmak zorundadır. “Ben duymamıştım, haberim yoktu..” şeklindeki mazeretler, kanaatimizce geçerli sayılmaz. Nedeni ise gayet açık ve basit. Çünkü bugün artık tekarübü zaman olmuş, yani her 1 yer birbirine yaklaşmış, yakınlaşmış, dünya bir şehir veya kocaman bir köy haline gelmiştir. Birtakım iletişim araçları ve Internet gibi araçlar, dünyayı küçültmüştür. İsteyen buralardan bilgiye ve mesaja ulaşabilir. Özellikle günümüzde
Müslümanlık ve Müslümanlar o kadar fazla duyulur hale gelmiştir ki, bunu merak etmemek veya peşin hükümle, siyasi amaçlarla reddetmek, ondan haberdar olmamayı veya inkar etmeyi haklı kılmaz.
Cenab-ı Hak, peygamberler göndermekle bir şeyi daha bize hatırlatmıştır ki; o da bizi bu dünyaya gönderip sınamakta olduğu ve daha sonra ölümümüzün ardından başka bir alemde yeniden dirilterek hesaba çekecek olmasıdır.
İşte EL-BÂİS ismiyle bize bunu anlatmaktadır ki. İnsan, başka bir alemde yeniden diriltilip hayat bulacak ve bu dünyada yaptıklarını hesabını verecektir. Bunu da, bir imtihan için geldiğimiz bu dünyada yaptığımız ve kaybolup gittiğini sandığımız bütün amellerimizi ve davranışlarımızı, ses ve sözlerimizi bir araya getirip bir anlamda yeniden diriltip şahit olarak kullanarak yapacaktır.
Bu adın içinde de Hak Teâlâ’nın azametli adının harflerinden iki harf vardır.
Cenab-ı Hak, ahiret gününde kullarını bu adla mahşer yerine çağırır. Kullar bu adı duyarak yeniden canlanır ve mahşer yerinde toplanırlar. Her canlı hangi şekilde ölmüş ise, yine o şekilde mahşer yerine gelir. Bu adın büyük sırrı işte budur.
Hizmet meleğinin adı (Yahtiyail) dir. Emri altında 4 komutan melek, her komutanın emrinde de (573) melek bulunmamakta ve bu meleklerin her biri de ayrı ayrı (573) er meleğe komuta etmektedirler.
Bu meleğin çağrı duasını okuyarak ve (El Bais) adını çok anarak davet eden kimseye, melek gökten iki hil’at getirerek icabet eder. Bu hil’atlerin biri zahiri, öteki batıni’dir. Batıni elbiseyi giyinen, insanları bir mıknatıs gibi kedine çeker. Ve herkesi kendisine bağlar. Zahiri hil’ati giyen kimse ise kutsal ziyaret gâhları, kıymetli ve azametli yerleri keşfederek ziyaretlerinde bulunur.
Duanın okunuşu:
“Yâ Bâis! Ente-Ilezi teb’asü sırra hayatike ilel kulubi ve-ssuduri, ve ente-Ilezi evcedte ruhü nefehatike li intizamil umu-ri, ve ente-Ilezi sahhahte damairü esrari ehlil keşfi bi-rruhi ve baaste rüsuleke ve enbiyaeke bi izhari sirril kudreti ve keşfi belaike, Es’elüke Allahümme bi basti velayatüke fi hani evliy-aike ve bisırri sübutike fi suduri enbiyâike en tec’aleni men’uten ila a’mâli ve ef’âli, müstemirran bi kudretike fi ahali galiben alâ emri, baliğan alâ meblağil büluğı fi zikri, fâniyen bi vazaifi hamdi ve şükri, âyiben ileyke fi sırri ve cehri, ahizen ilmi ve ameli, ve eyyidni bi kudretike fi icaretil kemali, ve ena-letü-dderecati, inneke ente-lllahü raüfün bil ibadi ve muidü ec-samehüm ila daril müadi…”
Bu adı ikram gücü zayıf olanlarla kalblerindeki nur körlenmiş olanların anmalarında yarar vardır. Çünkü bu adı çokça anmakla hayırlı işlere yönelmek ve ikram isteklir de o nisbetle artmış ve kuvvetlenmiş olur. Bu ad için bazı kimseler; “bu ad insan bedenine sağlık getireceğini ve aklın da gücünü artıracağını, bedeni kuvvenledireceğini iddia ediyorlar. Eğer bu iddiaya katılarak bu anlatılanlanlara sahip olmak istiyorsanız. Tam bir vücud ve ruh temizliği ile bir halvete boş bir mide ile girip, bu adı kalb huzur ile üzerinize cezbe kendineden geçme hali gelinceye kadar anmanız gerekir. Bu şekilde de Allah size bu isteğiniz sağlığı gücü ve aklı vermiş olur. Bundan sonrada artık ibadetine devam edersiniz.
Bir Cumartesi günü günün ilk saatinde bu adı kurşun bir levha üzerine yazıp, ve bu yüce adı 4011 defa yazdığın kurşun levha üzerine okudğun takdirde, sayımı bitirdikten sonra da şöyle dua edersen,“Ey Zühal yıldızı seni şuna…. Buna musallat ediyorum..”böyle dediğin takdirde dileğiniz yerine gelmiş olur.
Bu adın sayı kıymeti 573’dür. Bunda (E) ve (Ayın) harfleri oldukları yerde kalırlar. Sebebi de ayakta duran elifdir. Ve herşeyin müsebbi odur. B u sayı tekdir ve parçası eksiktir. Ve bu sayı Allah’ın Sadık-Mevla-El Mevali adlarının bir işaretidir.
Bunun vıfkı aşağıdadır.
EL-BÂİS isminin zikri (573) adettir. Zikir saati Güneş; günü Pazar’dır. Pazar sabah güneş doğarken ve ikindi sonrası okunabilir.
Yani sabah güneş doğarken ve ikindi namazı sonrası okunabilir. Pazar gecesi güneş saati yoktur. Gece okumak İsteyenler dilediği saatte okuyabilir.