Esma'ül Hüsna ile ilgili en detaylı bilgi kaynağı…
Sureyi Dinle[Surenin yüklenmesi için lütfen bir kaç saniye bekleyin.]
Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla
1- Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ı tesbih etmektedir. O güçlüdür, hikmet sahibidir.
2- Kitap ehlinden küfre sapanları ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O’dur. Onların çıkacaklarını siz sanmamıştınız, onlar da kalelerinin kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Böylece Allah da onlara hesaba katmadıkları bir yönden geldi ve yüreklerine korku salıverdi de evlerini kendi elleriyle ve mü’minlerin elleriyle tahrip ettiler. Artık ey basiret sahipleri! İbret alın.
3- Eğer Allah, onlara sürgünü yazmamış olsaydı, muhakkak onlara (yine) dünyada azap ederdi. Ahirette ise onlar için ateş azabı vardır.
4- Bu, onların Allah’a ve O’nun Resulüne karşı başkaldırıp ayrılık çıkarmaları dolayısıyladır. Kim Allah’a karşı başkaldırıp ayrılık çıkarırsa, muhakkak Allah, cezası pek şiddetli olandır.
5- Hurma ağaçlarından her neyi kesmişseniz veya kökleri üzerinde dimdik neyi bırakmışsanız, (bu) Allah’ın izniyledir ve fasık olanları alçaltması içindir.
(Allah bu ifadeyle, kendi elleriyle uzun bir sürede yetiştirdikleri ve sahibi oldukları ağaçları keserek veya kesmeyerek onları zelil ettiğini kastetmektedir. O ağaçlar gözleri önünde kesilirken, onların buna engel olabilme gücü yoktu. Oysa sıradan bir çiftçi veya bağ-bahçe sahibi bile bir başkasının kendi tarlasına el uzatmasına tahammül edemeyip, o kimseyi engellemek için canını dahi feda eder. Engelleyemezse bile, bunu aşırı derecede zillet ve zaaf olarak niteler. Ancak burada söz konusu olan, asırlardır o toprakların sahibi olan güçlü bir kabiledir. Onlar, komşuları bağlarına hücum edip, ağaçlarını keserlerken, çaresizlik içinde bakıyorlar ve ellerinden hiçbir şey gelmiyordu. Bu olaydan sonra onlar Medine’den çıkmasaydılar dahi, hiçbir şeref ve haysiyetleri olmayacaktı. Ağaçların kesilmemesi ile onların zillete düşmeleri arasında ne gibi bir ilişkinin bulunduğuna gelince onlar Medine ‘yi terk ederken, Müslümanların ellerine geçen bağlarına ve ağaçlarına hasret ile bakıyorlardı. Eğer güç bulsalar Müslümanların eline geçmemesi için sağlam bir ağaç bile bırakmazlardı. Fakat çaresizlik içinde ve hasretle bağlarına bakarak, onları geride bıraktılar.)
6- Onların mallarından, Allah’ın peygamberine geri çevirdiği şeyler (fey) için
siz ne at ve ne de deve sürdünüz; ancak Allah, kendi elçilerini dilediklerinin üstüne egemen kılar. Allah, her şeye güç yetirendir.
7- Allah’ın o (fethedilen) şehir halkından Peygamber’ine verdiği fey, Allah’a, Peygamber’e, onunla yakınlık sahiplerine, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Böylece (bu mallar) sizden zengin olanlar arasında dönüp dolaşan bir servet olmasın. Peygamber size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah’tan sakınıp korkun. Şüphesiz Allah, cezası pek şiddetli olandır.
(Bu ayette birinci hissenin Allah ve Resulü’ne ait olduğu vurgulanmıştır. Hz. Peygamber’in (s.a.a) bu konuda nasıl davrandığını Malik bin Evs bin el-Hadsan, bizzat Ömer’den şöyle rivayet etmiştir: «Hz. Peygamber (s.a.a) feyden kendisi ve ailesi için nafaka alıyor, geri kalanını da silah ve binek hayvanları için harcıyordu.» (Buhari, Müslim, Müsned-i Ahmed, Neseî, Tirmizi) Ama ne yazık ki Hz. Peygamber’in (s.a.a) vefatından sonra, ayete muhalefet edilircesine tüm fey beytülmale intikal etmiştir.
ikinci hisse akrabalar içindir. Yani Hz. Peygamber’in (s.a.a) akrabalarına (Beni Haşim ve Beni Muttalib’e) aittir. Ancak Hz. Peygamber’den (s.a.a) sonra ne yazık ki bu da müstakil bir hisse olarak bırakılmadı. Diğer fakirler, yetimler, yolcular, Beni Haşim ve Beni Muttalib’in muhtaçları eşit tutuldu. Oysa Beni Haşim ve Beni Mattalib’ten muhtaç olanların hakkı, diğer muhtaç Müslümanlarınkinden önemlidir; zira onların zekâttan payları yoktur.
İbn-i Abbas’tan rivayet olunduğuna göre, ilk üç halife dönemlerinde bu iki hisse yürürlükten kaldırılmıştır. Sadece diğer üç hisse sahipleri, yani fakirler, yetimler ve yolda kalmışlar feyden pay almaya hak sahibi görülmüşlerdir. Yani diğer muhtaçlara verilirken, ayette belirtilmiş olmasına rağmen Peygamber’in akrabalarından muhtaç olanlar ilahi haklarından mahrum bırakılmıştır. Ata bin Sahib’in rivayet ettiğine göre Halife Ömer bin Abdülaziz, kendi halifeliği zamanında Hz. Peygamber’in (s.a.a) ve akrabalarının hissesini, Beni Haşim’e geri vermiştir. Şimdi Kur’an’daki bu apaçık ayete rağmen ilk halifelerin neden ve hangi esaslar üzere Peygamber’in akrabalarını bu ilahi haktan mahrum kıldığını en azından sorgulamak gerekmez mi?)
8- (Allah’ın verdiği bu ganimet malları,) Yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılmış olan, Allah’tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah’ın dinine ve Peygamber’ine yardım eden fakir muhacirlerindir. İşte doğru olanlar bunlardır.
9- Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı da içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından korunmuşsa, işte onlar, kurtuluş bulanlardır.
10- Bir de onlardan sonra gelenler derler ki: «Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman etmiş olanlara karşı bir kin bırakma. Rabbimiz! Gerçekten sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin.»
11- Münafıkların kitap ehlinden küfre sapan kardeşlerine, «Şüphesiz eğer siz (yurtlarınızdan) sürülüp çıkarılacak olursanız, biz de sizlerle birlikte mutlaka çıkarız ve size karşı olan hiç kimseye, hiç bir zaman itaat etmeyiz. Eğer size karşı savaşılırsa elbette size yardım ederiz.» dediklerini görmüyor musun? Oysa Allah onların yalancı olduklarına şahitlik eder.
12- Şüphesiz onlar sürülüp çıkarılacak olurlarsa, kendileri onlarla birlikte çıkmazlar. Onlara karşı savaşılırsa da kendilerine yardımda bulunmazlar; yardım etseler bile (arkalarına) dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım edilmez.
13- Onların içlerinde size karşı duydukları korku, Allah’a olan korkularından daha şiddetlidir. Bu, onların anlayışsız bir topluluk olmalarındandır.
14- Onlar, iyice korunmuş şehirlerde veya duvarlar (siperler) arkasında olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, gerçekten onların akletmeyen bir kavim olmaları sebebiyledir.
15- (İkiyüzlülüklerinin durumu) Kendilerinden az önce, yaptıklarının vebalini tatmış olan, ahirette de kendileri için acı bir azap bulunan kimselerin durumu gibidir.
16- (İkiyüzlülüklerinin durumu) insana, «İnkâr et» deyip insan da inkâr edince, «Doğrusu ben senden uzağım; âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım» diyen şeytanın durumu gibidir.
17- Nihayet ikisinin de sonu, içinde ebedi kalacakları ateş olacaktır. İşte bu zalimlerin cezasıdır.
18- Ey iman edenler! Allah’tan korkup sakının. Herkes yarın için neyi takdim edip gönderdiğine baksın. Allah’tan korkup sakının. Hiç şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olandır.
19- Kendileri Allah’ı unutmuş, böylece O (Allah) da onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın. İşte onlar, fasık olanların ta kendileridir.
20- Cehennem ehli ile cennet ehli bir olmaz. Kurtuluşa erenler ancak cennetlik olanlardır.
21- Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, şüphesiz onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz belki düşünürler diye, insanlara örnekleri böyle vermekteyiz.
22- O görüleni de görülmeyeni de bilen, kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır. Çok esirgeyen, çok merhamet edendir.
23- O kendisinden başka ilah olmayan, hüküm sahibi, mukaddes, esenlik veren, güvenliğe kavuşturan, gözetip koruyan, güçlü, buyruğunu her şeye geçiren, gerçekten ulu olan Allah’tır. Yüce Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir.
24- O yaratan, yoktan var eden, varlıklara şekil veren Allah’tır. İsimlerin en güzelleri O’na aittir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nu tesbih etmektedir. Üstün güç sahibi ve her şeyi hikmeti uyarınca yapandır.