Esma'ül Hüsna ile ilgili en detaylı bilgi kaynağı…
Sureyi Dinle [Surenin yüklenmesi için lütfen bir kaç saniye bekleyin.]
Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla
1- Ey iman edenler! Sözleşmelere vefa gösterin. İhramlı iken avlanmayı helal saymamak üzere (aşağıda) size okunanlar dışında kalan hayvanlar, sizin için helâl kılındı. Allah dilediğine hükmeder.
2- Ey iman edenler! Allah’ın nişanelerine, hürmet edilen aya, (Kâbe’ye hediye olan) kurbanlığa, gerdanlıklar takılan hayvanlara, Rablerinden bol nimet ve rıza talep ederek Beyt-i Haram’a gelenlere (saldırı ve saygısızlığı) helal saymayın. İhramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram’dan menettiği için bir topluluğa olan kininiz, aşırı gitmenize sebep olmasın. İyilikte ve takvada yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın Allah’tan sakının, Allah’ın cezası şiddetlidir.
3- Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilmiş, boğulmuş, bir yerine vurularak öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, başka bir hayvan tarafından boynuzlanıp ölmüş, canları çıkmadan önce kestikleriniz dışında yırtıcı hayvan tarafından yenmiş hayvanlar, dikili taşlar üzerine boğazlananlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı; bunlar yoldan çıkmaktır. Bugün, küfre sapanlar sizi dininizden etmekten umutlarını kesmişlerdir, onlardan korkmayın, Benden korkun. Bugün, (Gadir-i Hum günü peygamberden sonraki imamın Hz. Ali olduğunu ilan etmekle) size dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslam’ı beğendim. Açlıktan darda kalan, günaha kaymaksızın (üstte haram saydıklarımızdan zaruret miktarınca yiyebilir). Doğrusu Allah bağışlayandır, merhametli olandır.
(Durr’ul Mensur c.3 s.19. Ali fi’l Kur’an, c.2 s.56-59, Menakib-u ibn-i Meğazili s.322-323, Maktel-i Hüseyin-i Harezmî c.l s.470.480, Menakıb-u Harezmî s.80’de yer aldığına göre Ebu Hureyre şöyle demiştir: «18 Zilhicce (Gadir Hum) günü Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: «Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır (emindir).» O an, «Bugün size dininizi kemale erdirdim» ayeti nazil oldu.»
Denildiği üzere Resulullah (s.a.a), Ali’nin halifeliğini beyan ettikten sonra «Ali’ye, «müminlerin emiri» olarak selam verin» diye emretmiştir. Sonra da Hz. Resulullah tekbir getirerek, «Dini kemale erdirdiği, nimeti tamamladığı ve benim risaletimde (peygamberliğimde) Ali b. Ebi Talib’in benden sonra velayetine razı olduğu için Allah-u Ekberl» diye buyurmuştur.)
4- Sana, kendilerine neyin helal kılındığını soruyorlar. De ki: «Size temiz olanlar helal kılındı. Allah’ın size öğrettiği üzere alıştırıp yetiştirerek öğrettiğiniz avcı hayvanların sizin için tuttuklarını yiyin ve üzerine Allah’ın adını anın. Allah’tan sakının, doğrusu Allah hesabı çabuk görendir.»
5- Bugün, size temiz olanlar helal kılındı. Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin yemeğiniz de onlara helaldir. İman eden hür ve iffetli kadınlar ile sizden önce kitap verilenlerin hür ve iffetli kadınları da zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın ve mehirlerini verdiğiniz takdirde (size helaldir). Kim imanı inkâr ederse, şüphesiz amelleri boşa gider. O, ahirette de hüsrana uğrayanlardandır.
6- Ey iman edenler! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın ve başlarınızı ve inci kemiklerine kadar ayaklarınızı mesh edin. Eğer cünüpseniz yıkanıp temizlenin. Eğer hasta veya yolculukta iseniz veya ayakyolundan gelmişseniz yahut kadınlara yaklaşmışsanız ve su bulamamışsanız temiz bir toprağa teyemmüm edin de yüzlerinizi ve ellerinizi onunla mesh edin. Allah size zorluk çıkarmak istemez. Allah şükredesiniz diye sizi arıtmak ve üzerinize olan nimetini tamamlamak ister.
(Abdest hakkındaki kesin bir hüküm de başı ve inci kemiklerine kadar da ayakları mesh etmektir. Bu konuda sadece nassın teyit etmiş olduğu rivayetler kabul edilebilir ve naslara muhalif olan rivayetler merduttur. Apaçık nassın haber-i vahid ile nesh edilmesi mümkün değildir.
Ayet apaçık meshi emretmektedir. Dikkat ederseniz Kur’ân-ı Kerim’in zahiri de bu manaya delalet etmektedir. Zira Allah Teâlâ ayetin başında şöyle buyurmaktadır: “Feğsilu vucuhekum ve eydiyekum.” (Yüzlerinizi ve ellerinizi yıkayın.) Ve eydiyekum’daki vav-ı atife vasıtasıyla yüzden sonra ellerin yıkanmasının gerekliliğini emretmektedir. İkinci hükümde ise şöyle buyuruyor: “Vemse-hu biruisukum ve erculekum” (Başınızı mesh edin ve inci kemiklerine kadar ayaklarınızı da.) “Ercu-lekum”u vav-ı atifeyle bir öncesine yani “biruisukum” kelimesine atfederek ayakların da mesh edilmesini emretmektedir. Yüz ve ellerin yıkanmasına hükmedildiği gibi, burada da baş ve ayakların mesh edilmesi emredilmektedir. Şüphesiz yıkamak meshin yerini alamaz.
Yani yüz ve elleri farz olarak yıkamak gerektiği gibi baş ve ayakları da farz olarak mesh etmek gerekir. Birini mesh ederken diğerini yıkamak asla doğru değildir. Aksi takdirde iki cümle arasındaki “vav” harfi anlamsız kalır.
Ayrıca İslâmi hükümlerde zorluk ve meşakkat yoktur. Her akıllı insanın da kabul edeceği üzere ayakları yıkamak mesh etmekten daha meşakkatlidir. Ayakları mesh etmek kolay olduğu için şer’i hükümler de buna hükmetmiştir ve zaten ayetin zahiri de bunu göstermektedir.
Kur’ân hükümlerinin tam aksine olan hüküm ise mest ve çorabın üzerine mesh edilmesidir. Burada da Kur’ân-ı Kerim ‘in açık hükümlerine aykırı görüşler beyan edilmiştir. Çünkü Kur’an ayakların üzerine mesh edilmesini hükmetmektedir, mest veya çorapların üzerine değil. Ayakların mesh edilmesine cevaz verilmezken, nasıl olur da mest veya çorabın mesh edilmesine cevaz verilebilir? Herkesin de bildiği gibi, mest veya çoraplara mesh etmek, ayaklara mesh etmekten ayrı bir şeydir ve baş yerine sarık vb. şeylere mesh etmek de aynı şekilde Kur’an’ın zahirine aykırıdır.
Fahr-u Razi bu ayetin tefsirinde, Kur’ân-ı Kerim’in zahirine göre meshin farz oluşu noktasında uzun açıklamalar yapmıştır, isteyenler gerçekleri bulmak için Fahr-u Razi’nin tefsirine müracaat etsinler.)
7- Allah’ın size verdiği nimetini ve işittik, itaat ettik» dediğiniz vakit, sizinle yaptığı sözleşmesini hatırlayın. Allah’tan sakının, Allah içinizde olanı bilendir.
8- Ey iman edenler! Allah için kıyam edenler ve adaletli şahitler olun. Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adil olum takvaya daha yakındır. Allah’tan sakının, doğrusu Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
9- Allah, iman edenlere ve salih amelde bulunanlara mağfiret ve büyük ecir olduğunu vaat etmiştir.
10- Küfre sapanlar ve ayetlerimizi yalanlayanlar (var ya), işte onlar cehennemliklerdir.
11- Ey iman edenler! Allah’ın üzerinize olan nimetini anın. Hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de Allah, onların ellerini sizden çekmişti. Allah’tan sakının ve iman edenler Allah’a güvensinler.
12- Hiç şüphesiz Allah İsrail oğullarından söz almıştı. İçlerinden on iki de başkan göndermiştik. Allah onlara şöyle demişti: «Ben sizlerle beraberim. Eğer namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, peygamberlerime iman eder, onları desteklerseniz ve Allah’a güzel borç verirseniz, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere koyarım. Bundan sonra sizden kim küfre saparsa şüphesiz doğru yoldan sapmış olur.»
(Menakib-u Şa’zan’da yer aldığına göre İbni Abbas şöyle demiştir: «Cabir b. Abdullah-i Ensari ayağa kalkarak, «Ey Resulullah! İmamların sayısı kaçtır?» diye sordu. Resulullah şöyle buyurdu: «Ey Cabir! Bana sorduğun için Allah sana rahmet eylesin, imamların sayısı Allah-u Teâlâ’nın, «İçlerinden on iki de başkan göndermiştik. ..» ifadesinde buyurduğu İsrail oğullarının on iki güvenilir gözeticileri kadardır. Ey Cabir imamlar oniki kişidir. Onların evveli Ali bin Talib ve sonuncusu Muhammed Mehdi’dir.»)
13- Sonra da sürekli sözlerini bozdukları için onlara lanet ettik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar sözleri yerlerinden değiştirirler. Kendilerine belletilenin bir kısmını unuttular. İçlerinden pek azından başkasının daima hainliklerini görürsün, onları affet ve geç. Şüphesiz Allah ihsan sahiplerini sever.
14- «Biz Hıristiyan’ız» diyenlerin bir kısmından söz almıştık. Onlar, kendilerine belletilenin bir kısmını unuttular da bu yüzden aralarına kıyamete kadar düşmanlık ve kin saldık. Allah, yapmakta olduklarını kendilerine yakında haber verecektir.
15- Ey kitap ehli! Kitaptan gizleyip durduğunuzun çoğunu size açıkça anlatan ve (kusurunuzun) çoğunu da affeden peygamberimiz size gelmiştir. Doğrusu size Allah’tan bir nur ve açıklayıcı bir kitap gelmiştir.
16- Allah, rızası ardınca gidenleri onunla esenlik yollarına eriştirir ve onları, izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları doğru yola hidayet eder.
17- «Şüphesiz Allah ancak Meryem oğlu Mesih’tir» diyenler kâfir olmuşlardır. De ki: «öyleyse Allah Meryem oğlu Mesih’i, anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmeyi dilerse, Allah’a karşı kimin elinden bir şey gelir?» Gökle yerin ve arasındakilerin egemenliği Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Allah her şeye kadirdir.
18- Yahudiler ve Hıristiyanlar, «Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz» dediler. De ki: «Öyleyse günahlarınızdan ötürü size niçin azap ediyor? Bilakis siz O’nun yarattığı insanlarsınız.» Allah dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve ikisinin arasındakilerin egemenliği Allah’ındır ve dönüş O’nadır.
19- Ey kitap ehli! Peygamberlerin arası kesildiğinde (fetret döneminde), «Bize müjdeci ve korkutup uyarıcı gelmedi» demeyesiniz diye, size açıkça anlatacak peygamberimiz geldi. Şüphesiz O, size müjdeci ve uyarıcı olarak gelmiştir. Allah her şeye kadirdir.
20- Hani Musa, kavmine şöyle demişti: «Ey kavmim! Allah’ın size olan nimetini anın: içinizden peygamberler çıkarmış, sizi hükümdarlar yapmış ve âlemlerde kimseye vermediğini size vermişti.»
21- «Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı kutsal yere (Filistin’e) girin, ardınıza (Allah’a teslimiyetten) dönmeyin, yoksa hüsrana uğramışlar olarak dönersiniz» demişti.
22- «Ey Musa! Orada zorba bir topluluk vardır, onlar oradan çıkmadıkça biz oraya girmeyeceğiz, eğer çıkarlarsa, bizde gireriz» demişlerdi.
23- (Allah’tan) Korkanlardan olup da Allah’ın kendilerine nimet verdiği iki kişi, «Üstlerine kapıdan yürüyün, oradan girerseniz şüphesiz galip gelirsiniz; eğer iman etmişseniz Allah’a güvenin» demişlerdi.
24- «Ey Musa! Onlar orada oldukça biz asla oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin savaşın, doğrusu biz burada oturacağız» demişlerdi.
25- Musa, «Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime malikim; artık bizimle, bu fasık topluluğun arasını ayır» dedi.
26- Allah, «Orası onlara kırk yıl haram kılındı; yeryüzünde (Sina çölünde) şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Sen, fasık topluluk için tasalanma» dedi.
27- Onlara, Âdem’in iki oğlunun kıssasını doğru olarak anlat; ikisi birer kurban sunmuşlar, birininki (Habil’in) kabul edilmiş, diğerininki (Kabil’in) kabul edilmemişti. (Kabil) «Ant olsun seni öldüreceğim» deyince, kardeşi (Habil), «Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder» demişti.
28- «Beni öldürmek üzere elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam, çünkü ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.»
29- «Ben, hem benim hem de kendi günahını yüklenip cehennemliklerden olmanı isterim ve zalimlerin cezası işte budur.»
30- Bunun üzerine nefsi kendine kardeşini öldürmeyi kolay gösterdi ve onu öldürerek, hüsran uğrayanlardan oldu.
31- Allah, kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini göstermek üzere, ona yeri eşeleyen bir karga gönderdi. «Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü örtmek için bu karga kadar olmaktan aciz kaldım» dedi de pişmanlığa düşenlerden oldu.
32- Bunun için İsrail oğullarına şöyle yazdık: «Kim bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarırsa) bütün insanları diriltmiş gibi olur.» Hiç şüphesiz peygamberlerimiz onlara belgelerle geldi, sonra buna rağmen, onların çoğu yeryüzünde taşkınlık edenlerdir.
33- Allah ve peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çaba harcayanların cezası öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da bulundukları yerden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir. Onlar için ahirette de büyük azap vardır.
34- Ancak, onları yakalamanızdan önce tövbe edenler bunun dışındadır. Biliniz ki Allah, şüphesiz bağışlayıcı ve merhamet edicidir.
35- Ey iman edenler! Allah’tan sakının, (sizi) O’na (yaklaştıracak) vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.
36- Doğrusu, yeryüzünde olan bütün şeyler ve onların bir katı daha kâfirlerin olsa da kıyamet gününün azabından kurtulmak için fidye verseler (yine de) kabul edilmez ve Onlar için elem verici azap vardır.
37- Ateşten çıkmak isterler, çıkamazlar. Onlara sürekli azap vardır.
38- Erkek hırsız ve kadın hırsızın, yaptıklarından ötürü Allah tarafından ibret verici bir ceza olarak, ellerini (parmaklarını) kesin. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.
39- Ettiği zulümden sonra tövbe edip düzelen kimse, (bilsin ki) Allah onun tövbesini kabul eder. Allah şüphesiz çok bağışlayandır, merhamet edendir.
40- Göklerin ve yerin egemenliğinin Allah’ın olduğunu bilmiyor musun? Dilediğine azap eder, dilediğini bağışlar. Allah her şeye kadirdir.
41- Ey Peygamber! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla İman ettik diyen münafıklar ile körü körüne yalana kulak veren ve senin karşına çıkmayan bir grubun (Hayber Yahudilerinin) sözlerini dinleyen Yahudilerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar (Hayber Yahudileri) ise sözleri asıl yerlerinden çarpıtan ve «Size bu (recm dışında bir hüküm) verilirse onu alın, o verilmezse ondan kaçının» diyen kimselerdir. Allah, kimin fitneye düşmesini dilerse, artık onun için Allah’tan hiç bir şeye malik olamazsın. İşte onlar, Allah’ın kalplerini arıtmak istemedikleridir. Dünyada onlar için bir aşağılanma, ahirette de onlar için büyük bir azap vardır.
(Asr-ı saadette Yahudiler iç işlerinde serbest idiler ve aralarındaki davalarda, henüz İslâm Devleti’nin uyruğu olmayıp, yalnızca onunla anlaşma içinde bulunduklarından, kendi kanunlarına göre, kendi yargıçları karar verirlerdi. Bu bakımdan davalarını Hz. Peygamber’e (s.a.a) ve O’nun atadığı yargıçlara getirmek zorunda değildiler. Ama kendi kanunlarına göre verilecek hüküm işlerine gelmediği zaman, belki daha lehlerine bir hüküm ortaya çıkar ümidiyle Hz. Peygamber’e (s.a.a) gelirlerdi. Burada, Hayber Yahudilerinden saygıdeğer ailelere ait bir kadınla bir erkek arasındaki gayri meşru ilişkinin neden olduğu bir davaya değinilmektedir. Tevrat’a göre ikisinin de cezası recm idi. Yahudiler bu cezayı vermek istemediklerinden, davayı Hz. Peygamber’e (s.a.a) getirmeye ve recmden başka ceza verirse hükmü kabul etmeye karar verdiler. Hz. Peygamber (s.a.a) davayı dinleyince, recm edilmelerine hükmetti; fakat Yahudiler reddettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.a) kendilerine cezanın Tevrat’ta ne olduğunu sordu. «Suçluları kamçılamak, yüzlerini siyaha boyamak ve bir eşeğe bindirilmektir.» dediler. Hz. Peygamber (s.a.a) zina eden evli bir çiftin cezasının gerçekten dedikleri gibi olup olmadığına dair yemin etmelerini istedi. Biri dışında hepsi yemin etti. Ses çıkarmayan, bizzat Yahudiler Tevrat’ın en büyük âlimi sayılan İbn-i Sürya idi. Hz. Peygamber (s.a.a) ona dönerek: «Kavmini Firavun’dan kurtaran v Tur’da size Kanun’u veren Allah’a yeminle, Tevrat’ta zinaya verilen cezanın gerçekten bunların dediği gibi olup olmadığını söylemeni istiyorum senden» dedi. İbn-i Sürya şöyle cevap verdi: «Bana böylesine ağır bir yemin vermeseydin, zina cezasının, suçluları recmetmek olduğunu asla itiraf etmeyecektim. Şüphesiz, zina edenler içimizden büyük kabul edilen kişiler olduğunda, yargıçlarımız suçlularımızı salıverirlerdi. Fakat bu haksızlık halk arasında büyük hoşnutsuzluğa yol açınca değişiklik yaptık ve şimdi suçluları recmetmek yerine kamçılıyor ve yüzlerini siyaha boyayıp, bir eşeğe bindiriyoruz.» Bunun üzerine Yahudilerin yapacağı bir şey kalmadı ve suçlular Hz. Peygamber’in (s.a.a) emriyle recmedildiler.)
42- Onlar yalana kulak verirler, haram yerler. Eğer sana gelirlerse aralarında hükmet yahut onlardan yüz çevir. Yüz çevirirsen sana bir zarar veremezler. Eğer hükmedersen aralarında adaletle hüküm ver. Allah adil olanları sever.
43- Allah’ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında iken, ne yüzle seni hakem tayin ediyorlar da sonra bundan yüz çeviriyorlar? İşte onlar iman etmiş değillerdir.
44- Doğrusu biz içinde bir hidayet ve bir nur bulunan Tevrat’ı indirdik. Teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi. Rabbani âlimler ve bilginler de Allah’ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahitler olduklarından (onunla hükmederlerdi). Öyleyse insanlardan korkmayın, benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerdir.
45- O kitapta onlara cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara kısas yazdık. Kim hakkından vazgeçerse bu, onun günahlarına kefaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar zalimlerdir.
46- Onların izi üzerine arkalarından, kendisinden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik. Ona içinde bir hidayet ve nur bulunan, kendisinden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve takva sahipleri için bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil’i verdik.
47- İncil sahipleri Allah’ın onda indirdikleri ile hükmetsinler. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar fâsık olanlardır.
48- (Ey Muhammed!) Sana da önceki kitabı tasdik eden ve onu kollayıp koruyan kitabı hak olarak indirdik. Onların aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma. Biz, her biriniz için bir şeriat ve yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, hakkında ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir.
49- O halde, Allah’ın indirdiği kitap ile aralarında hükmet ve onların hevalarına uyma. Allah’ın sana indirmiş olduğu şeylerin bazısına seni fitneye düşürmelerinden sakın. Eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah bir kısım günahları yüzünden onlara bir musibeti tattırmak istemektedir. İnsanların çoğu gerçekten fâsıklardır.
50- Cahiliye devri hükmünü mü istiyorlar, Yakinen bilen bir topluluk için Allah’tan daha iyi hüküm veren kimdir?
51- Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları velîler edinmeyin; onlar birbirlerinin velisidirler. Sizden kim onları veli edinirse o da onlardandır. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez.
52- Kalplerinde hastalık olanların, «Bize bir felaket (yenilgi) gelmesinden korkuyoruz» diyerek (veli edinmek için) onlara (Yahudi ve Hıristiyanlara) doğru koşuştuğunu görürsün. Oysa umulur ki Allah, bir fetih ya da katından bir emir getirir de böylece onlar, nefislerinde gizli tuttuklarından dolayı pişman olurlar.
53- İman edenler, (kalbinde hastalık olanlara), «Hani sizinle beraber olduklarına bütün güçleriyle Allah’a yemin eden (Yahudi ve Hıristiyan) kimseler bunlar mıydı?» derler. Onların bütün yapıp ettikleri boşa çıkmıştır, böylece hüsrana uğrayanlar olmuşlardır.
54- Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki), Allah, (onların yerine) sevdiği ve onların da O’nu sevdiği, iman edenlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu, Allah yolunda cihat eden, yerenin yermesinden korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah’ın dilediğine verdiği bol nimetidir. Allah her şeyi kuşatan ve her şeyi bilendir.
55- Sizin veliniz ancak Allah, O’nun peygamberi ve namaz kılıp rükû halinde zekât (sadaka) veren müminlerdir.
(Ebu Zer şöyle diyor: «Bir gün Hz. Resulullah ile birlikte öğle namazı kıldığımız bir sırada, bir dilenci mescittekilerden sadaka istedi, fakat ona kimse bir şey vermedi. Bu sırada Hz. Ali rükû halindeydi. Elinin küçük parmağını dilenciye doğru uzattı, o parmağında yüzük vardı. Dilenci gidip yüzüğü parmağından çıkarıp aldı. Bunu gören Hz. Resulullah Allah’a yakararak, «Allahım! Kardeşim Musa sana, «Rabbim! Gönlümü aç, işimi kolaylaştır ve dilimdeki düğümü çöz ki, sözümü anlasınlar. Ailemden bana bir yardımcı ver. Kardeşim Harun’u. Onunla kuvvetimi arttır. Onu işime ortak et ki, seni çokça teşbih edelim. Şüphesiz sen bizi görensin» diye dua etti. Sen de ona, «Senin isteklerin sana verildi, Ey Musa!» diye vahyettin. Allah’ım! Ben de senin kulun ve peygamberinim, benim de gönlümü aç, işimde kolaylık sağla, ailemden Ali’yi, bana yardımcı kıl, onunla kuvvetimi arttır.»
Ebu Zer diyor ki: «And olsun Allah’a, henüz Hz. Resulullah sözünü tamamlamadan Cebrail «Sizin veliniz ancak Allah, onun peygamberi ve namaz kılan ve rükû halinde zekât veren müminlerdir» ayetini indirdi.)
56- Kim Allah’ı, peygamberini ve (rükû halinde zekât veren) müminleri veli edinirse (Allah’ın partisidir ve bilsin ki), şüphesiz Allah’ın partisi üstün gelecektir.
(Şevahid’ut Tenzil c.1 s. 185-186 İbn-i Abbas şöyle demiştir: «Kim Allah’ı, Peygamberini ve müminleri veli edinirse» ayeti kerimesi imam Ali hakkında indi. Hafız Hâkim Has kani de bu ayetin tefsirinde, bu ayetin Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olduğunu kabul etmiştir)
57- Ey iman edenler! Kendilerine sizden önce kitap verilenlerden, dininizi alaya ve oyalanmaya alanları ve kâfirleri veli edinmeyin. Eğer mü’minler iseniz sadece Allah’tan sakının.
58- Namaza çağırdığınızda onu alay ve oyalanmaya alırlar. Bu, onların akıl etmeyen bir topluluk olmasındandır.
59- De ki: «Ey kitap ehli! Yalnızca Allah’a, bize indirilene ve daha önce indirilene inandığımız için mi bizi yadırgıyorsunuz? Şüphesiz çoğunuz fasık kimselersiniz.»
60- De ki: «Allah katında cezası bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? Allah lanet ettiği, gazapta bulunduğu, kendilerinden maymunlar ve domuzlar kıldığı ve tağuta kulluk eden kimse. İşte onlar yeri en kötü ve doğru yoldan en çok sapmış olanlardır.»
61- Size geldiklerinde «iman ettik» derler. Oysa hiç şüphesiz onlar (yanınıza) küfürle girmişlerdir ve yine onunla çıkmışlardır. Allah gizlemekte oldukları şeyi daha iyi bilir.
62- Onlardan çoğunun günaha, düşmanlığa ve haram yemeye koşuştuklarını görürsün. Gerçekten de yaptıkları şey pek kötüdür!
63- Rabbani âlimler ve bilginler onları günah söz söylemekten ve haram yemekten menetselerdi ya! Yaptıkları şey gerçekten kötüdür!
64- Yahudiler, «Allah’ın eli sıkıdır» dediler; Hay dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lanet olasılar! Bilakis O’nun iki eli de açıktır, nasıl dilerse infak eder. Hiç şüphesiz sana Rabbinden indirilen sözler, onların çoğunun azgınlığını ve küfre sapmalarını artıracaktır. Onların arasına kıyamete kadar sürecek düşmanlık ve kin saldık. Savaş ateşini ne zaman körükleseler Allah onu söndürür. Yeryüzünde bozgunculuğa çaba harcar Allah bozguncuları sevmez.
65- Şayet kitap ehli iman edip sakınsalardı, muhakkak kötülüklerini örterdik ve onları nimet dolu cennetlere koyardık.
66- Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rablerinden kendilerine indirileni gereğince uygulasalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (sayısız nimetler) yerlerdi. Onlardan orta yolu tutan (aşırı olmayan) bir zümre vardır ve onlardan çoğunun ise yapmakta oldukları pek de kötüdür!
67- Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni (Hz. Ali’nin velayetini) tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O’nun (bütün bir) elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni (buna muhalefet edecek) insanlardan korur. Doğrusu Allah (zaten bu) küfre sapanlar topluluğunu hidayete erdirmez.
(Celaluddin Siyuti Durr’ul Mansur c.2, s.298’de, Hafız bin Ebi Hatem Razi Tefsir-i Gadir’de, Hafız Ebu Cafer Taberi Kitab’ul Velayet’te, Hafız Ebu Abdullah Mehamili Emali’de, Hafız Ebu Bekir Şirazi, Ma Nezele Min’el Kur ‘ân-i Fi Emir’ il Mü’minin’ de, Hafız Ebu Said Secistani Kitab’ul Velayet’te, Hafız bin Merduye mezkûr ayetin tefsirinde, Hafız Ebu’l Kasım Haskani Şevahid’ut Tenzil’de, Ebu’lFeth Hesais’ul Alevi’de, Muinuddin Meybudi Şerh-i Divan ‘da, Kadı Şevkani Feth’ul Kadir c. 3, s.57’de, Seyyid Cemaluddin Şirazi Erbain ‘de, Bedruddin Hanefi Umdet’ul Kari fi Şerh-i Sahih-i Buhari’de, Ahmed Sa’lebi Keşf’ul Beyan tefsirinde, Hafız Ebu Naim İsfahani Ma Nezele Min’el Kur’ân-i fi Aliyy’in’de, İbrahim bin Muhammed Himvini Feraid’us Simteyn’de, Nizamuddin Nişaburi tefsir kitabı c.6, s. 170’de, Seyyid Şehabuddin Alusi Bağdadi Ruh’ul Meani c.2, s.348’de, Nuruddin bin Sebbağ Maliki Fusul’ulMuhimme s.27’de, Ali bin Ahmed Vahidi Esbab’un Nüzul s.l50’de, Muhammed bin Talha eş-Şafii Metalib’us Süul s.l6’da, Mir Seyyid Ali Hemedani eş-Şafii Meveddet’ul Kurba’nın 5. Meveddet’inde, Şeyh Süleyman Belhi el-Hanefi Yenabi’ul Mevedde’nin 39. babında, bu ayetin Gadir günü Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olduğunu yazmışlardır. Esbab’un Nüzul s.135’te Vahidi’nin nakline göre, bu ayet-i kerime Gadir-i Hum günü Ali bin Ebi Talib hakkında inmiştir. Tefsir’ul Kebir c.6 s.53’te Fahruddin Razi bu ayetin tefsirinde şöyle naklediyor: «Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni (Hz. Ali’nin velayetini) tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O’nun (bütün bir) elçiliğini yapmamış olursun» ayet-i kerimesi, Ali bin Ebi Talib hakkında indi. Ayet indiğinde Resulullah (s.a.a), Ali’nin elinden tutup şöyle buyurmuştur: «Ben kimim mevlası isem Ali de onun mevlasıdır. Ey Allah’ım! Ali’nin velayetini kabul edip onu seveni sen de sev ve onun velayetini inkâr edip düşman olana sen de düşman ol.» Siyuti ise Durr’ul Mensur c.2 s.298’de Ebu Said el-Hudri’den naklen şöyle diyor: «Bu ayet-i kerime, Gadir-i Hum günü Ali bin Ebi Talib hakkında inmiştir»)
68- De ki: «Ey kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni ayakta tutmadıkça hiçbir temele dayanmış sayılmazsınız. Hiç şüphesiz Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun azgınlık ve küfre sapmalarını artırır. Öyleyse kâfirler topluluğu için tasalanma.
69- Doğrusu iman edenler, Yahudiler, Sabiiler ve Hıristiyanlardan her kim Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve salih amelde bulunursa, onlara ne korku vardır ve ne de onlar üzüleceklerdir.
(Bu ayet hakkında gerekli açıklama için Bakara-62, ayetin açıklamasına bakınız.)
70- Hiç şüphesiz İsrail oğullarından söz aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Onlara bir peygamber ne zaman nefislerinin hoşlanmadığı bir şeyle geldiyse, bir kısmını yalanlarlar ve bir kısmını da öldürürlerdi.
71- Ve (işin içinde) bir imtihanın olmadığını sandılar da kör oldular, sağır kesildiler. Sonra Allah tövbelerini kabul etti, fakat arkasından yine onlardan çoğu kör oldular, sağır kesildiler. Allah onların ne yaptıklarını görücüdür.
72- Hiç şüphesiz «Allah ancak Meryem oğlu Mesih’tir» diyenler kâfir oldular. Oysa Mesih, «Ey İsrail oğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin; kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram eder, varacağı yer ateştir ve zulmedenlerin yardımcıları yoktur» dedi.
73- Hiç şüphesiz, «Allah üçün üçüncüsüdür» diyenler kâfir olmuştur; Oysa bir tek ilahtan başka hiçbir ilah yoktur. Dediklerinden vazgeçmezlerse, şüphesiz onlardan küfre sapanlar elem verici bir azaba uğrayacaktır.
74- Allah’a tövbe etmezler, O’ndan mağfiret dilemezler mi? Oysa Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
75- Meryem oğlu Mesih sadece bir peygamberdir, ondan önce de (nice) peygamberler geçmiştir, onun annesi dosdoğrudur, her ikisi de yemek yerlerdi. Bak biz onlara ayetleri nasıl açık anlatıyoruz! Sonra da nasıl çevrildiklerine bir bak!
76- De ki: «Size zarar da fayda da veremeyecek, Allah’tan başka birine mi ibadet ediyorsunuz? Oysa işiten ve bilen yalnız O’dur.»
77- De ki: «Ey kitap ehli! Haksız olarak dininizde taşkınlık etmeyin. Daha önce sapıtan, çoğunu da saptıran ve doğru yoldan ayrılan bir topluluğun heveslerine uymayın.»
78- İsrail oğullarından küfre sapanlar, Davud’un ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle lanetlenmişlerdi. Bu, isyan etmeleri ve aşırı gitmelerindendi.
79- Onlar, işledikleri kötülükten, birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta oldukları pek de kötü idi!
80- Çoğunun kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin önlerine sürdüğü şey pek de kötüdür! Allah onlara gazap etmiştir, onlar azapta temelli kalacaklardır.
81- Eser Allah’a, peygambere ve ona indirilene iman etmiş olsalardı, onları (inkârcıları) dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu fâsıktır.
82- Şüphesiz insanlardan, iman edenlere en şiddetli düşman olarak, Yahudileri ve şirk koşanları bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgice en yakın olarak da «Biz Hıristiyanlarız» diyenleri bulursun. Bu, onların içinde bilginler ve rahipler bulunmasından ve onların büyüklük taslamamalarındandır.
83- Peygambere indirileni işittiklerinde, gerçeği tanıdıklarından dolayı gözlerinin yaşla dolarak, «Rabbimiz! İnandık, bizi de şahitlerden yaz» dediklerini görürsün.
84- «Rabbimizin bizi iyiler arasına katmasını umup dururken niçin Allah’a ve bize gelmiş olan gerçeğe iman etmeyelim?»
85- Allah da onlara, dediklerine karşılık, temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler ile ödüllendirdi. Bu, ihsan sahiplerinin mükâfatıdır.
86- Küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayanlar (var ya), işte onlar cehennem ehlidirler.
87- Ey iman edenler! Allah’ın size helal ettiği temiz şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez.
88- Allah’ın size verdiği temiz ve helal rızıktan yiyin ve iman ettiğiniz Allah’tan sakının.
89- Allah kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Yeminin kefareti, ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on düşkünü yedirmek yahut giydirmek ya da bir köle azat etmektir. Bulamayan üç gün oruç tutmalıdır; yeminlerinizin kefareti budur. Yemin ettiğinizde yeminlerinizi tutun, Allah size ayetlerini böyle açıklar; umulur ki şükredersiniz!
90- Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şüphesiz şeytan işi birer pisliktir, bunlardan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.
91- Şeytan şüphesiz içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan, namazdan alıkoymak ister. Artık (bunca kötülüklerine rağmen bakın bakalım bunları) terk ediciler misiniz?
92- Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin ve (karşı gelmekten) çekinin; eğer yüz çevirirseniz bilin ki, peygamberimize düşen sadece açıkça tebliğ etmektir.
93- İman edenler ve salih amellerde bulunanlar için korkup sakındıkları, iman ettikleri, salih amellerde bulundukları, sonra sakındıkları ve iman ettikleri ve sonra (yine) sakındıkları ve iyilikte bulundukları takdirde (yasaklanmadan önce) yedikleri dolayısıyla bir günah yoktur. Allah, ihsan sahiplerini sever.
94- Ey iman edenler! Allah, gıyabında kendisinden kimin korktuğunu ortaya çıkarmak için ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği avdan bir şeyle şüphesiz sizi deneyecektir. Artık kim bundan sonra haddi aşarsa, onun için acıklı bir azap vardır.
95- Ey iman edenler! İhramlı iken (karadaki hiç bir) avı öldürmeyin. Sizden bile bile onu öldürene, yaptığının vebalini tatmak üzere, (öldürdüğü kadar olduğuna) içinizden iki adil kimsenin hükmedeceği, Kâbe’ye ulaşacak ehli hayvanlardan bir kurbanı ödeme yahut düşkünlere yemek yedirme ya da bunlara denk oruç tutma şeklinde ceza vardır. Allah geçmiştekileri affetmiştir, kim tekrar yaparsa Allah ondan öç alır. Allah güçlüdür, intikam sahibidir.
96- Deniz avı ve onu yemek size de yolculara da geçimlik olarak helal kılınmıştır. İhramlı bulunduğunuz sürece kara avı size haram kılınmıştır. O’na (götürülüp) toplanacağınız Allah’tan sakının.
97- Allah, hürmetli ev Kâbe’yi, hürmetli ayı, (tasmasız) kurbanı ve boynu tasmalı kurbanlıkları bütün insanlar için bir kıyam (dayanak) kıldı. Bu, Allah’ın göklerde ve yerde olanları bildiğini ve Allah’ın şüphesiz her şeyi bilen olduğunu bilmeniz içindir.
98- Allah’ın azabının şiddetli olduğunu ve Allah’ın bağışlayan, merhamet eden (biri olduğunu) olduğunu bilin.
99- Peygamberin görevi sadece tebliğ etmektir. Allah, sizin açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.
100- De ki: «Pis olan şeylerin çokluğu seni şaşırtsa bile, pis ile güzel eşit değildir.» Ey akıl sahipleri, Allah’tan sakının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.
101-Ey iman edenler! Size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kur’an indirilirken onları sorarsanız size açıklanır (ama açıklanınca hoşunuza gitmez de üzülürsünüz). Allah onları (bu yersiz sorularınızı) affetmiştir. Allah bağışlayandır, hilim sahibidir.
102-Sizden önce bir topluluk onları sormuştu, sonra da onları inkâr etmişlerdi.
103- Allah, beşinci doğurduğu erkek olan kulağı çentilmiş deveyi, adak olarak adanan deveyi, dişi ve erkek olmak üzere ikiz doğuran koyunu ve dölünden on deve meydan gelmiş olan erkek deveyi (kesmemek, yememek ve binmemek üzere salıvermeyi) karar kılmamıştır. Fakat küfre sapanlar Allah’a karşı yalan uydururlar ve çoğu da akıl etmezler.
(Bu ayette tanrılara kurban adamak ve kurbanlık hayvan serbestçe otlamaya bırakmak gibi bâtıl uygulamalar yerilmektedir. İslâm öncesi Arabistan’da bu tür hayvanlara değişik adlar verilir, özel işaretler konur ve onları herhangi bir işte kullanmak, yemek için kesmek, şu ya da bu biçimde kendilerinden yararlanmak haram sayılırdı.)
104- Onlara, «Gelin Allah’ın indirdiğine ve peygambere uyun» dendiğinde, «Babalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter» derler; babaları bir şey bilmeyen ve hidayete ermemiş kimseler olsalar da mı (onlara tabi olacaklar)
105- Ey iman edenler! Siz kendinizden sorumlusunuz; doğru yolda iseniz sapıtan kimse size asla zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır, işlemekte olduklarınızı size haber verecektir.
106- Ey iman edenler! Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, vasiyet anında aranızda şahitlik, sizden olan iki adil kişidir. Ya da yolculuk sırasında başınıza ölüm musibeti gelip çatmışsa, (aranızda şahitlik) sizden (Müslüman) olmayan iki kişidir. Eğer (bu Müslüman olmayanların şahitlikleri konusunda vasiler olarak) kuşkuya düşerseniz (adet olduğu üzere ikindi vakti) namazdan sonra «Akraba dahi olsa onu (şahadeti) hiç bir değer karşılığında satmayacağız ve Allah’ın şahitliğini gizlemeyeceğiz. Aksi takdirde biz elbette günahkârlardan oluruz» diye Allah adına yemin edinceye kadar onları alıkoyun.
107- Eğer o ikisi aleyhinde kesin olarak günahı hak ettiklerine (yalan söyleyip hakkı gizledikleri) ilişkin bilgi sahibi olunursa, bu durumda haksızlığa uğrayanlardan iki kişi öbürlerinin yerine geçerek, «Bizim şahadetimiz o ikisinin şahadetinden şüphesiz daha doğrudur. Biz haddi aşmadık, yoksa gerçekten zulmedenlerden oluruz» diye Allah’a yemin ederler.
108- Bu metot, şahitlerin gerektiği gibi şahitlik yapmalarını ya da yapacakları yeminden sonra başkalarının yeminine başvurulmasından (böylece rezil olmaktan) çekinmelerini sağlayacak en kısa yoldur. Allah’tan korkunuz ve dinleyiniz. Allah, fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.
109-Allah peygamberleri topladığı gün, «Size (davetiniz karşılığında insanlarca) ne cevap verildi?» der. Onlar, «Bizim bir bildiğimiz yoktur, doğrusu görülmeyenleri bilen ancak sensin» derler.
110-Hani Allah şöyle demişti: «Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve anana olan nimetimi an. Hani seni Ruh’ul Kudüs ile desteklemiştim de beşikte ve yetişkin iken insanlarla konuşmuştun. Hani sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. Hani sen iznimle, çamurdan kuş gibi bir şey yaratmış ona üflemiştin de iznimle kuş olmuştu. Anadan doğma körü ve alacalıyı iznimle iyileştirmiştin. Ölüleri iznimle diriltmiştin. Hani İsrail oğullarına belgelerle geldiğinde, onlardan küfre sapanlar, «Bu apaçık bir büyüdür» demişlerdi de ben onları senden savmıştım.»
111- Havarilere, «Bana ve peygamberime iman edin» diye vahiy etmiştik de, «İman ettik, bizim Müslüman olduğumuza şahit ol» demişlerdi.
112- Hani Havariler, «Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi? Demişlerdi de, «İnanıyorsanız Allah’tan sakının» demişti.
113- (Havariler.) «Biz ondan yiyelim, kalplerimiz itminana ersin, senin bize doğru söylediğini bilelim ve biz onun üzerine şahitlerden olalım istiyoruz.» demişlerdi.
114- Meryem oğlu İsa, «Allah’ım! Rabbimiz! Bize ve bizden sonra geleceklere bayram ve senden bir ayet olarak gökten bir sofra indir ve bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın» dedi.
115- Allah, «Ben onu size indireceğim; bundan sonra içinizden kim küfre saparsa, âlemlerdekilerden hiç kimseye azap etmeyeceğim şekilde ona azap edeceğim» dedi.
116-Allah, «Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, Beni ve annemi Allah’ı bırakarak iki ilah edinin, diye sen mi söyledin?» dediğinde, «Münezzehsin sen, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söylediysem, mutlaka sen onu bilirsin. Sen bende olanı bilirsin, ama ben sende olanı bilmem. Gerçekten gaipleri bilen sadece sensin dedi.
117-«Ben onlara, «Sadece Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin» diye bana emrettiğini söyledim. Aralarında bulunduğum müddetçe onlar hakkında şahidim, beni aralarından aldığında onları sen gözlüyordun. Sen her şeye şahitsin.»
118-«Onlara azap edersen, doğrusu onlar senin kullarındır; onları bağışlarsan, şüphesiz güçlü ve hikmet sahibi olan ancak sensin.»
119-Allah, «Bu, doğrulara doğruluklarının fayda verdiği gündür; Onlara altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Onda temelli kalırlar. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır, bu büyük kurtuluştur» dedi.
120- Göklerin, yerin ve onlarda bulunanların egemenliği Allah’ındır. Allah her şeye kadirdir.